The judge decided against the plaintiff.
- Hakim davacı aleyhine karar verdi.
I am the plaintiff in that trial.
- O duruşmada davacı benim.
Tom Jackson is one of our finest litigators.
- Tom Jackson bizim en iyi davacılarımızdan biridir.
The lawsuit remains undecided.
- Dava karar verilmeden kalır.
Do you feel that this lawsuit is frivolous?
- Bu davanın anlamsız olduğunu hissediyor musun?
I am the plaintiff in that trial.
- O duruşmada davacı benim.
Facebook and text messages have emerged as key evidence in the trial of a man for raping a student.
- Facebook ve cep telefonu mesajları bir öğrenciye tecavüz etmesi nedeniyle bir adamın davasında kilit delil olarak ortaya çıkmıştır.
He contributed nothing to the cause.
- O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı.
Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.
- Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı.
The defendant will please rise.
- Davalı lütfen ayağa kalkın.
There's nothing worse for children than litigated custody.
- Çocuklar için velayet davasından daha kötü bir şey yoktur.
At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding.
- Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.
She filed a suit for divorce against him.
- Ona karşı bir boşanma davası açtı.
I brought a suit against the doctor.
- Doktora bir dava açtım.
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
- Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
The judge decided against the plaintiff.
- Hakim davacı aleyhine karar verdi.
Who is the plaintiff in this trial?
- Bu duruşmada davacı kim?
Private detectives were hired to look into the strange case.
- Özel dedektifler tuhaf davaları araştırmak için kiralanırlar.
He brought out the truth of the murder case.
- O, cinayet davası ilgili gerçeği ortaya çıkardı.
A more experienced lawyer would have dealt with the case in a different way.
- Daha deneyimli bir avukat, dava ile farklı bir şekilde ilgilenirdi.
The lawyers argued the case for hours.
- Avukatlar davayı saatlerce savundu.
The actions she took were too careless, and she was left defenseless.
- Onun açtığı davalar çok ilgisiz ve o savunmasız bırakıldı.