He drank the last drop of water.
- O, suyun son damlasını içti.
One drop of this poison is enough to kill 160 people.
- Bu zehirin bir damlası 160 kişiyi öldürmek için yeterlidir.
We have not had a single drop of rain for two weeks.
- Bizim iki hafta boyunca tek bir damla yağmurumuz olmadı.
Drop by drop, the lake fills.
- Damlaya damlaya göl olur.
I should have taken my eye drops with me.
- Göz damlamı yanımda getirmeliydim.
Do you have cough drops?
- Öksürük damlan var mı?
A raindrop splashed on her cheek.
- Bir yağmur damlası onu yanağına sıçradı.
A trickle of blood ran down his neck.
- Onun boynundan bir damla kan aktı.
Droplets are falling on my laptop computer.
- Damlacıklar dizüstü bilgisayarımın üstüne düşüyorlar.
The hunter unexpectedly found fresh blood droplets in the snow.
- Avcı beklenmedik bir şekilde karda taze kan damlacıkları buldu.
The dripping ice cream dirtied his pants.
- Damlayan dondurma,onun pantolonunu kirletmiş.
You can hear the water dripping from the pipe.
- Borudan suyun damladığını duyabilirsin.
Please turn off the tap. The dripping gets on my nerves.
- Lütfen musluğu kapatın. Damlama sinirlerimi bozuyor.
The dripping ice cream dirtied his pants.
- Damlayan dondurma,onun pantolonunu kirletmiş.
I should have taken my eye drops with me.
- Göz damlamı yanımda getirmeliydim.
After eye surgery, George put in eye drops every fifteen minutes.
- Göz ameliyatından sonra, George her on beş dakikada bir göz damlası kullanır.
Drop by drop, the lake fills.
- Damlaya damlaya göl olur.
Drop by drop, the water can conglomerate into a lake.
- Damlaya damlaya göl olur.
A raindrop splashed on her cheek.
- Bir yağmur damlası onu yanağına sıçradı.
Now the first raindrops are already falling.
- Şimdi ilk yağmur damlası düşüyor.