daha

listen to the pronunciation of daha
Türkçe - İngilizce
more

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

I am more beautiful than you. - Ben senden daha güzelim.

any

Any house is better than none. - Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.

Mom was innocent enough to ask him: Would you like any more beer? - Annem yeteri kadar masum bir halde Biraz daha bira ister misin? diye sordu.

more, further; yet, still; more, again; plus
only

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience. - Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.

over

This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years. - Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.

Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months. - Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.

still

In comparison to him, I am still older. - Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm.

Tom still has one more month to go before he graduates. - Tom'un mezun olmadan önce gideceği bir ayı daha var.

plus
further

In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland. - Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.

We cannot offer a further price reduction under the current circumstances. - Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.

again
as yet
any longer
yet

Seeing the face of his wife covered in green spots, he had a heart attack. Yet another victim of the killer cucumber! - Karısının yeşil noktalarla kaplanmış yüzünü görünce kalp krizi geçirdi. Katil salatalığın bir kurbanı daha!

You ain't seen nothing yet. - Daha bir şey görmedin ki.

so far, until now, still, yet, only
more, in addition
more, -er; a lot -er
else

He is richer than anyone else in this town. - O bu şehirdeki başka herkesten daha zengindir.

He is richer than anyone else in this town is. - O, bu şehirdeki herhangi başka birinden daha zengin.

than to
a further
moresss
daha ileri
further

He could not walk any further. - O, daha ileriye yürüyemedi.

I can't walk any further. - Ben daha ileri yürüyemem.

daha fazla
more

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

I have no more money in my wallet. - Cüzdanımda daha fazla para yok.

daha az
less

When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less. - Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.

There is less time than I thought. - Sandığımdan daha az zaman var.

daha iyi
better

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

Please say it once more. - Lütfen onu bir kez daha söyleyin.

Explain it once more, Jerry. - Onu bir kez daha açıkla, Jerry.

bir kez daha
once again

You are entitled to try once again. - Bir kez daha deneme hakkın var.

She was late once again. - Bir kez daha geç kalmıştı.

bir daha
again

Tom said that nothing like that would ever happen again. - Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.

I didn't meet him again after that. - Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.

daha önce
previously

I recognized him immediately since we had previously met. - Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.

Global warming since 1997 has occurred more than twice as fast as previously estimated. - 1997 yılından beri küresel ısınma, daha önce tahmin edilenden iki kat daha hızlı daha meydana geldi.

daha fazla
further

Tom had no further questions. - Tom'un daha fazla sorusu yoktu.

We cannot offer a further price reduction under the current circumstances. - Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.

daha fazla
any more

I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French. - Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.

Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime. - Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.

daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

daha evvel
earlier

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

I spoke with Tom earlier today. - Bugün daha evvel Tom'la konuştum.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

My new phone is thinner than my old phone. - Yeni telefonum eskisinden daha ince.

This thread is thinner than a human hair. - Bu iplik insan saçından daha incedir.

daha iyi
preferable

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
afterwards

Do you plan to join us for a drink afterwards? - Daha sonra bir şey içmek için bize katılmayı planlıyor musunuz?

I'll explain afterwards. - Daha sonra açıklayacağım.

daha sonra
subsequently

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
later

You walk on and I will catch up with you later. - Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.

Could you call me later? - Beni daha sonra arar mısınız?

daha sonra
next

What he did next was quite a surprise to me. - Onun daha sonra yaptığı benim için oldukça sürprizdi.

There is no telling what will happen next. - Daha sonra ne olacağını anlatmak yok.

daha sonra
then

I'll tell him so then. - Ben ona daha sonra söylerim.

Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see... - Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz...

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

Mom is older than Dad. - Annem babamdan daha yaşlı.

She looks young, but she's actually older than you are. - O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

My car is newer than Tom's. - Benim arabam Tom'unkinden daha yeni.

Tom's computer is much newer than mine. - Tom'un bilgisayarı benimkinden çok daha yeni.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
daha doğrusu
rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

He is not what is called a genius. Rather, he is a hard worker. - Ona dahi denilmez, daha doğrusu o çalışkan bir işçidir.

daha çok
more

I love you more than him. - Seni ondan daha çok seviyorum.

Humility often gains more than pride. - Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

Tom didn't want to go any further. - Tom daha da ileri gitmek istemedi.

We need to discuss this further. - Bunu daha da tartışmak istiyoruz.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

Which is older, this book or that one? - Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?

Tatoeba: We've got sentences older than you. - Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.

daha eğri
wrier
daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
no longer

Tom could no longer control himself. - Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.

He may wait no longer. - Daha fazla bekleyemeyebilir.

daha fazla
more than

I had no more than 1,000 yen. - 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.

Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words. - Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.

daha fazla
the more the more
daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

Tom says he can't wait any longer. - Tom daha fazla bekleyemeyeceğini söylüyor.

Tom says he can't ignore Mary's behavior any longer. - Tom Mary'nin davranışını daha fazla görmemezlikten gelemeyeceğini söylüyor.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no more
daha fazla değil
no longer
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
slimmer
daha ince
leaner
daha iyi
better still
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
thereafter
daha sonra
then by
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

If only she were to help, the job would be finished sooner. - Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.

We should've done that sooner. - Onu daha çabuk yapmalıydık.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
further

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

daha çok
superior
daha çok
any more

I don't think any more students want to come. - Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.

I don't like you any more than you like me. - Seni senin beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.

daha çok
mainly

Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more. - Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.

I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things. - Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.

daha çok
better

I like vocal music better than instrumental music. - Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.

After I got married, my Japanese got better and I could understand more. - Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
already

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

I doubt that Tom knew that Mary was already married. - Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.

daha önce
before

I had never seen such a beautiful girl before. - Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.

Have you seen such a wonderful movie before? - Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
daha iyi yapmak
outperform
daha az
less highly
daha güvenli
safer
daha iyi oynamak
outperform
daha daha
(Konuşma Dili) And so?
daha sonraki
{s} subsequent

I can't remember of the subsequent events. - Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.

daha sonra
after

If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage. - Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.

After that he began to enjoy life again and gradually recovered. - Daha sonra hayattan yeniden zevk almaya başladı ve gitgide iyileşti.

daha sonra
afterward

I know you want to marry me now, but don't you think you'll have second thoughts afterward? - Ben, şimdi benimle evlenmek istediğini biliyorum, ama siz daha sonra ikinci düşüncelere sahip olacağınızı düşünmüyor musunuz?

If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage. - Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.

daha kötü
worse

Shylock is greedy, and what is worse, very stingy. - Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.

Send for the doctor at once, or the patient will get worse. - Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olacak.

daha uzak
{s} farther

Luna is close by. Mars is much farther away. - Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.

The school is farther than the station. - Okul istasyondan daha uzaktır.

daha da
still

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

daha sonra
later on

I'll let you know all about it later on. - Onun hakkında her şeyi daha sonra sana bildireceğim.

I will telephone you later on. - Daha sonra sana telefon edeceğim.

daha az
{f} fewer

Families began to have fewer and fewer children. - Aileler gittikçe daha az çocuk sahibi olmaya başladı.

My hens laid fewer eggs last year. - Benim tavuklar geçen yıl daha az yumurtladı.

daha az
under

With some books, the more I read them, the less I understand them. - Bazı kitaplarla, ben daha fazla okudukça, ben onları daha az anlıyorum.

daha fazla
anymore

Tom can't put up with Mary's behavior anymore. - Tom Mary'nin davranışına daha fazla katlanamaz.

I just can't stand this hot weather anymore. - Bu sıcak havaya daha fazla katlanamıyorum.

daha iyi
betters
daha iyi
{e} atop
daha iyi
{e} out

If you cannot work out the problem, you had better try a different method. - Eğer problemi çözemezsen, farklı bir metot denemen daha iyi olur.

Some people think eating at home is better for you than eating out. - Bazı insanlar senin için evde yemenin dışarıda yemekten daha iyi olduğunu düşünüyor.

daha iyi
atop of
daha ucuz
{f} cheaper

I think skateboards are usually cheaper than rollerblades. - Kaykayların genellikle tekerlekli patenlerden daha ucuz olduklarını düşünüyorum.

Do you have anything cheaper? - Daha ucuz bir şeyin var mı?

daha iyi
ahead of
daha iyi
(Bilgisayar) better quality
daha sonra
much later
daha az
hypo-
daha da
even

The storm became even more violent. - Fırtına daha da şiddetlendi.

His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business. - Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.

daha iyi
all the better
daha iyi
superior to

He is superior to her in math. - Matematikte ondan daha iyi.

daha sonra
and

You walk on and I will catch up with you later. - Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.

If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence. - İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.

daha uzak
further

It's just a little further. - O sadece biraz daha uzak.

Our school is further away than the station. - Okulumuz istasyondan daha uzaktır.

daha ziyade
rather

The key determinants in impact are not the number of authors or articles in the field but, rather the citation density and the age of the literature cited. - Etkisi önemli belirleyiciler alandaki yazarlar ya da makalelerin sayısı değil daha ziyade atıf yoğunluğu ve edebiyat yaş göstergesiydi.

Such things are often a result of accident rather than malice. - Bu tür şeyler çoğunlukla kötülükten daha ziyade bir kaza sonucudur.

daha ziyade
more of an
daha çok
above

He values honor above anything else. - O, onura her şeyden daha çok değer verir.

daha çok
rather

The color is purple rather than pink. - Renk pembeden daha çok mor.

A man's worth should be judged by his character rather than by his social position. - Bir insanın değeri onun sosyal konumundan daha çok onun karakteriyle değerlendirilmelidir.

daha çok
worse

Tom is in worse trouble than I thought. - Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.

Daha sonra
a later
Daha önce
before it
daha az
far fewer
daha az
lesser-
daha az
to less
daha az
less of

I'm no less of a sinner than you. - Ben senden daha az günahkâr değilim.

His follow-up album was less of a success than his first one. - Onun sonraki albümü ilk albümünden daha az başarılıydı.

daha az
fewer than
daha da
an even
daha erken
earlier

Sorry I haven't replied to your letter earlier. - Üzgünüm, mektubuna daha erken cevap vermedim.

In those days, I went to bed earlier. - O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.

daha fazla
the more more
daha fazla
more excessive
daha fazla
much too much
daha fazla
no further

You're to have no further contact with Tom. - Tom'la daha fazla iletişim kurmayacaksın.

No further discussion is necessary. - Daha fazla tartışma gereksiz.

daha fazla
the greater
daha fazla
more more
daha fazla
over more
daha fazla
over much
daha iyi
better to
daha iyi
be better
daha iyi
more decent
daha iyi
the better
daha iyi
greater good
daha kötü
worse than
daha sonra
much more later
daha ucuz
cheaper than
daha yeni
more recent
daha ziyade
much rather
daha çok
moreso
daha çok
the more so
daha çok
even more so
daha önce
not before
daha önce
there before
daha az
lesser

Of two evils, choose the lesser. - İki kötülükten daha az olanını seç.

daha az
hypo
daha da
still, yet
daha fazla
upward of
daha fazla
upward
daha fazla
upwards
daha fazla
upwards of
daha fazla
anymorethan
daha sonra
subsequent to
daha sonra
later, afterwards, later on, then
daha sonra
by and by
daha uzak
farther, further
daha ziyade
a fortiori
daha ziyade
better
daha ziyade
afortiori
daha çok
supra
daha çok
a) more b) mainly
daha çok
predominate
daha çok
{e} out

Let's find out more about them. - Onlar hakkında daha çok şey öğrenelim.

Let's find out more about her. - Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.

daha çok
anymore
daha önce
before; earlier
Türkçe - Türkçe
Şimdiye kadar, henüz
Olana ek olarak, olana katarak: "Bir kızım daha olsaydı, adını Meliha koyardım."- P. Safa
Kendisinden sonra üçüncü kişi iyelik eki alan bir sıfatla birlikte sözü edilen konuda en önemli durumu belirtmek için kullanılır
Olana ek olarak, olana katarak
Bundan başka, bunun dışında
Bundan başka, bunun dışında: "Daha çiçekleri de sulayacağım."- H. Taner
daha daha
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
Daha sonra
(Hukuk) BADEHU
Daha sonra
bilahare
Daha uzak
öte
İngilizce - Türkçe

daha teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

daha da önemlisi
More importantly