I almost missed the train.
- Az daha treni kaçırıyordum.
I can't go any further.
- Ben daha ileriye gidemem.
He could not walk any further.
- O, daha ileriye yürüyemedi.
She'll try it once more.
- O onu bir kez daha deneyecek.
Read it once more, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
We've got a lot more than just biceps in our arms, Per.
- Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.
I have no more money in my wallet.
- Cüzdanımda daha fazla para yok.
Is eating less meat a good idea?
- Daha az et yemek iyi bir fikir midir?
As people get older, their brain cells become less efficient.
- İnsanlar yaşlanırken, beyin hücreleri daha az verimli olur.
Nakido is better than Twitter.
- Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
You are entitled to try once again.
- Bir kez daha deneme hakkın var.
Could you please repeat it once again?
- Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
I never want to see you here ever again!
- Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.
Please do that again.
- Lütfen onu bir daha yap.
Don't you have anything smaller than that?
- Ondan daha küçük herhangi bir şeyin yok mu?
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
This sentence has not previously been added to the Tatoeba project.
- Bu cümle daha önce Tatoeba projesine eklenmedi.
There were a lot of teachers from Australia and New Zealand at the English conversation school I went to previously.
- Daha önce gittim İngilizce konuşma okulunda Avustralya ve Yeni Zelanda'dan birçok öğretmen vardı.
Tom had no further questions.
- Tom'un daha fazla sorusu yoktu.
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
She could not put up with the insults any more.
- O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
If only I had studied harder for the exam.
- Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
Tom has only one more night in Boston.
- Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.
This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years.
- Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.
It took me more than one month to get over my cold.
- Soğuk algınlığımı atlatmam bir aydan daha fazla zamanımı aldı.
Tom still has one more month to go before he graduates.
- Tom'un mezun olmadan önce gideceği bir ayı daha var.
In comparison to him, I am still older.
- Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
You should've told me earlier.
- Bana daha evvel söylemeliydin.
I spoke with Tom earlier today.
- Bugün daha evvel Tom'la konuştum.
Mary likes to wear clothes with vertical stripes, because she heard they make you look thinner.
- Mary dikey çizgili giysiler giymekten hoşlanır çünkü onların daha ince gösterdiğini duymuş.
This thread is thinner than a human hair.
- Bu iplik insan saçından daha incedir.
It would be preferable for you to surrender.
- Teslim olmanız daha iyi olurdu.
Peace is preferable to war.
- Barış savaştan daha iyidir.
Tom was subsequently arrested.
- Tom daha sonra tutuklandı.
Sami was subsequently murdered.
- Sami daha sonra öldürüldü.
Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.
If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
Could you call me later?
- Beni daha sonra arar mısınız?
One more person will be joining us later.
- Daha sonra bir kişi daha bize katılıyor olacak.
I am uncertain when he will come next.
- Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.
Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next.
- Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.
I'll tell him so then.
- Ben ona daha sonra söylerim.
The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.
- Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.
She looks young, but she's actually older than you are.
- O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
She is older and wiser now.
- O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
Tom's bicycle is much newer than mine.
- Tom'un bisikleti benimkinden çok daha yeni.
Tom's computer is much newer than mine.
- Tom'un bilgisayarı benimkinden çok daha yeni.
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
I'd like some more coffee.
- Ben biraz daha kahve istiyorum.
Could you please speak a little bit more slowly?
- Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
He is not what is called a genius. Rather, he is a hard worker.
- Ona dahi denilmez, daha doğrusu o çalışkan bir işçidir.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
Humility often gains more than pride.
- Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times.
- Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.
I'll say it one more time.
- Bir kez daha söyleyeceğim.
If I eat any more, I'll be sick.
- Biraz daha yersem, hasta olacağım.
We don't need any more volunteers, but we could use some more money.
- Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.
In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland.
- Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.
We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
- Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
You ain't seen nothing yet.
- Daha bir şey görmedin ki.
I don't think we have to go any further.
- Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.
Tom will need to go further.
- Tom'un daha da ileri gitmesi gerekecek.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Which book is older, this one or that one?
- Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?
Our car is three years older than yours.
- Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.
He kept me waiting for more than an hour.
- O beni bir saatten daha fazla bekletti.
Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words.
- Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.
He may wait no longer.
- Daha fazla bekleyemeyebilir.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
I cannot stand his arrogance any longer.
- Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.
I couldn't put up with that noise any longer.
- O gürültüye daha fazla dayanamadım.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
You should've come sooner.
- Daha çabuk gelmeliydin.
If only she were to help, the job would be finished sooner.
- Eğer o yardım etseydi iş daha çabuk biterdi.
I don't like it any more than you do.
- Onu senden daha çok sevmiyorum.
I don't like him any more than he likes me.
- Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more.
- Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
I like coffee better.
- Ben kahveyi daha çok severim.
I like vocal music better than instrumental music.
- Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
I had never seen such a beautiful girl before.
- Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.
Have you ever visited Kyoto before?
- Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?
Tom has already signed up for that class.
- Tom o sınıfa daha önce kaydoldu.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.