düzleştirme

listen to the pronunciation of düzleştirme
Türkçe - İngilizce
(Meteoroloji,Pisikoloji, Ruhbilim) smoothing
(İnşaat) blunting
leveling
levelling
smooth
planation
düz
smooth

Mary smoothed her hair. - Mary saçını düzeltti.

If all goes smoothly, I can make two or three pieces a day. - Her şey düzgünce giderse günde iki ya da üç parça yapabilirim.

düz
plain

I'm just a plain office worker. - Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.

I'm just a plain old office worker. - Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.

düzleştirmek
{f} flatten
düz
straight

I want to go straight. - Ben düz gitmek istiyorum.

Go straight up the street for about 100 meters, and you will get to the junction of three roads. - Caddede yaklaşık 100 metre kadar düz gidin, ve üç yollu kavşağa varırsınız.

düz
flat

This child believes that the earth is flat. - Bu çocuk dünyanın düz olduğuna inanmaktadır.

He gave me a flat answer. - O bana düz bir cevap verdi.

düz
{s} even

Tom has been calling me regularly every evening. - Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.

I corrected even the smallest details. - Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.

düzleştirmek
{f} smooth
düzleştirmek
{f} straighten

Mary used a flat iron to straighten her hair. - Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.

düzleştirmek
{f} even
düz
erect
düz
in plane
düz
(Tıp) planum
düz
glacé
düz
offset
düz
(Dilbilim) unrounded
düz
nonstriated
düz
clear-cut
düz
marble
düz
upright
düz
(Bilgisayar) solid
düz
(Tekstil) glace
düz
limit
düz
(Bilgisayar) regular

This year too there are many regular concerts for amateur musicians being held. - Bu yıl da, amatör müzisyenler için düzenlenen çok sayıda düzenli konserler var.

There is no regular boat service to the island. - Adaya düzenli bir tekne servisi yoktur.

düz
(Otomotiv) flat base
düzleştirmek
rub down
düz
flattened
düz
right

Go along this street and turn right at the bank. - Bu sokaktan düz git ve bankadan sağa dön.

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Her şey yakında düzene girecek.

düz
glabrous
düz
horizontal
düz
level

I'm going to raise my English level. - İngilizce düzeyimi yükselteceğim.

Her acting is on the level of a professional. - Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.

düz
direct
düzleştirmek
slick down
düzleştirmek
unround
düzleştirmek
level
Düzleştirmek
level off
düz
levigate
düz
the plain
düz
straight through
düz
flat of
düz
straight on

Go straight on, and you will find the store. - Düz gidin ve mağazayı bulacaksınız.

düz
flatwise
düz
slick
düz
flatways
düz
a grape raki
düz
unflavoured Turkish rakı duziko
düz
plane

She lives on another plane of existence. - O, başka bir varlık düzleminde yaşıyor.

We were arguing on different planes to the last. - Biz farklı düzlemler üzerinde tartışıyorduk.

düz
flush

The toilet doesn't flush properly. - Tuvaletin sifonu düzgün çalışmıyor.

düz
platy
düz
form

Form a straight line! - Düz bir sıra oluşturun.

düz
rectus
düz
lank
düz
plat

He set the table with cups, saucers, plates and chargers. - O, masayı fincanlarla, çay bardağı tabaklarıyla, tabaklarla ve büyük düz tabaklarla donattı.

Where are the plates arranged? - Plakalar nerede düzenlenmiş?

düz
forehand
düz
running
düzleştirmek
ling. to unround
düzleştirmek
slick
düzleştirmek
surface
düzleştirmek
to smooth, make flat, make level
düzleştirmek
to straighten

Mary used a flat iron to straighten her hair. - Mary saçlarını düzleştirmek için bir ütü kullandı.

düzleştirmek
to flatten, to level, to smooth