dökülmek

listen to the pronunciation of dökülmek
Türkçe - İngilizce
fall off
come off
to spill, to pour, to slop; to be shed; to be cast; to fall into ruin, to disintegrate; (ırmak) to flow into; to spill over
(kalıba) pour
feel cheap
pour out
(yorgunluktan) trail
fall
teem
drape
slang to be worn out, be tired
flow
pour forth
fall out
molder
to spend money lavishly
(for people) to go out in large numbers, pour out (onto/into)
moulder
to drape, hang in folds
to be poured out, be spilled, be thrown away; (for leaves, hair) to be shed
(deri) peel
be poured
to unburden oneself, pour out one's troubles
to be miserable, be in a miserable condition. dökülüp saçılmak
disgorge
peel off
empty
slop over
go to pieces
fall into
course
fall into decay
spill
rub off
run down
disembogue
to undress, strip; to take off some clothes
shed
to be cast
rub out
cast
slope
disintegrate
to be shed
crumble
discharge
run
pour
slop
superfuse
dökülme
{i} fall

Your hair will start to fall out. - Saçınız dökülmeye başlayacaktır.

dökülme
spillage
dökülme
discharge
dök
{f} shed

The girls shed tears after reading the novel. - Kızlar, romanı okuduktan sonra gözyaşı döktüler.

You see the words that I typed on the screen, but you don't see the tears that I shed over the keyboard. - Benim ekranda yazdığım kelimeleri görebilirsin, ama benim klavye üzerine döktüğüm gözyaşlarını göremezsin.

dök
{f} spilt
dök
{f} spill

Tom almost spilled his coffee. - Tom neredeyse kahvesini döküyordu.

I spilled egg on the floor. - Yumurtayı yere döktüm.

dök
slop
dök
{f} spilled

I spilled coffee on your tablecloth. - Ben senin masa örtüne kahve döktüm.

I spilled my coffee on the carpet. - Kahvemi halıya döktüm.

dökülme
affusion
dökülme
shedding
dök
dump

It wasn't Tom who dumped garbage in your front yard. - Ön bahçenize çöp döken kişi Tom değildi.

Tom put the fire out by dumping a bucket of water on it. - Tom üzerine bir kova su dökerek ateşi söndürdü.

dökülme
the spill
kalıba dökülmek yoluyla yapılmış
be poured into molds made by
kireç dökülmek veya saçılmak
be poured or sprinkled lime
kırılıp dökülmek
the shattering and fall into decay
sokağa dökülmek
to pour into streets
ağızından dökülmek
1. to be said unconvincingly or halfheartedly. 2. to be evident from one's wor
bakımsızlıktan dökülmek
go to wrack
başından aşağı kaynar sular dökülmek
to have a terrible shock, meet with sudden excitement. (işi)
denize dökülmek
disembogue
derisi dökülmek
shed one's skin
dişleri dökülmek
to lose one's teeth through age
dudaklarından dökülmek
(söz) pass smb.'s lips
dökülme
outpouring
dökülme
spilth
dökülme
desquamation
dökülme
outpour
dökülme
pour
dökülme
spilling, being spilled
lakırdı ağzından dökülmek
to say something unwillingly, spit it out slowly
pul pul dökülmek
exfoliate
pul pul dökülmek
to flake off
pul pul dökülmek
come off in scales
pulları dökülmek
desquamate
sapır sapır dökülmek
to fall abundantly and continuously
sapır sapır dökülmek
to fall down continuously, rain down from every side
saçları dökülmek
to lose one's hair
sokaka dökülmek
to rush out into the street
tohumu dökülmek
to reach the menopause
çağlayan gibi dökülmek
cascade
üstü başı dökülmek
for (one's) clothes to be in tatters
üstünden/üzerinden dökülmek
(for a garment) to be far too big for, swallow (someone)
şahsiyata dökülmek
(for a discussion) to turn into a criticism of someone
Türkçe - Türkçe
Kaplamak, yayılmak
Kır, sokak gibi yerlerde insanlar çokça birikmek: "Bahar o sene erken gelmiş, herkes tarlalara dökülmüştü."- S. F. Abasıyanık. Çok eskimiş olmak, değerini ve güzelliğini yitirmek: "Yaşayan, var olan her şey eskiyip dökülecek."- B. R. Eyuboğlu
Akarsular, göl veya denize akmak
Düşmek: "Bizim motor ikiye bölünüp suya döküldüğümüzde, dört kişiydik."- Z. Selimoğlu. Çıkmak, ortaya konulmak: "Âdeta düşünmeksizin kaleminden masal sahnelerine benzeyen dağ, dere, uçurum resimleri dökülüyordu."- R. N. Güntekin
Yerinden ayrılmak, düşmek
Göl veya denize akmak
Kaplamak, yayılmak: "Duvarlar, bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor."- M. Ş. Esendal
Salınmak, serbest bırakılmak: "Saçlarını arkaya atıp ensesine dökülen buklelerini kabarttı."- H. Taner
Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak: "Tepesinden saçları bir hayli dökülmüştü."- S. F. Abasıyanık
Kumaş dökümlü olmak. Çok yorgun, hasta olmak: "Erkek arıların takatleri kesilmeye başlar, bir bir dökülür, ölür giderler."- T. Buğra
Çok yorgun, hasta olmak
Dökümlü olmak
Bir işi, bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik olmak
Salınmak, serbest bırakılmak
Çıkmak, ortaya konulmak
Kır, sokak gibi yerlerde insanlar çokça birikmek
Çok eskimiş olmak, değerini ve güzelliğini yitirmek
Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak
(Osmanlı Dönemi) DÜFUK
(Osmanlı Dönemi) TEDEFFUK
(Osmanlı Dönemi) TASABBÜB
Dökülme
(Osmanlı Dönemi) İNSİCAL
Dökülme
(Osmanlı Dönemi) ISTIBAB
dökülme
Dökülmek işi