dâvâ teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- lawsuit
With the money Jack won from his lawsuit, he should be able to live on easy street.
- Jack davasından kazandığı parayla refah içinde yaşayabilmeli.
Do you feel that this lawsuit is frivolous?
- Bu davanın anlamsız olduğunu hissediyor musun?
- claim
- process
- cause
Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.
- Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı.
He contributed nothing to the cause.
- O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı.
- prosecution
- plea
The defendant will please rise.
- Davalı lütfen ayağa kalkın.
- instance
- litigate
There's nothing worse for children than litigated custody.
- Çocuklar için velayet davasından daha kötü bir şey yoktur.
- (Kanun,Politika, Siyaset) proceedings
- (Kanun) lis
- (Kanun) clamor
- (Ticaret) courtcase
- (Ticaret) accusation
- (Ticaret) tare
- (Kanun) proceeding
At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding.
- Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.
- (Kanun) dispute
- suit
Sami launched a suit against Layla.
- Sami, Leyla'ya karşı dava açtı.
She filed a suit for divorce against him.
- Ona karşı bir boşanma davası açtı.
- law trial
- case; trial
- 1.suit, lawsuit, action
- proposition, thesis
- litigation
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
- Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
- question, matter
- cause, purpose or movement which is given militant support
- law
The lawyers argued the case for hours.
- Avukatlar davayı saatlerce savundu.
The lawsuit remains undecided.
- Dava karar verilmeden kalır.
- claim, assertion, allegation, point at issue
- slang sweetheart, love. (aleyhine)
- action
The actions she took were too careless, and she was left defenseless.
- Onun açtığı davalar çok ilgisiz ve o savunmasız bırakıldı.
- (Matematik) theorem
- (Hukuk) action, proceedings, case, prosection
- pleading
- (Matematik) problem
- suit, lawsuit, action, process; trial; claim, assertion; thesis; problem, question, matter
- {i} trial
Facebook and text messages have emerged as key evidence in the trial of a man for raping a student.
- Facebook ve cep telefonu mesajları bir öğrenciye tecavüz etmesi nedeniyle bir adamın davasında kilit delil olarak ortaya çıkmıştır.
The defendant was about to stand trial when he grabbed the deputy's gun and shot the judge.
- Davalı, milletvekilinin silahını kaptığında ve yargıcı vurduğunda yargılanmak üzereydi.
- plaint
I am the plaintiff in that trial.
- O duruşmada davacı benim.
The judge decided against the plaintiff.
- Hakim davacı aleyhine karar verdi.
- case
Private detectives were hired to look into the strange case.
- Özel dedektifler tuhaf davaları araştırmak için kiralanırlar.
He brought out the truth of the murder case.
- O, cinayet davası ilgili gerçeği ortaya çıkardı.
- court cases
- dava açmak
- sue
I don't want to sue them.
- Onlara dava açmak istemiyorum.
I don't want to sue her.
- Ona dava açmak istemiyorum.
- dava vekili
- attorney
- dava açmak
- prosecute
- dava açmak
- litigate
- dava açmak
- call
- dava konusu
- cause
- dava aç
- litigate
- dava açma
- petitioning
- dava açma
- (Ticaret) litigation
- dava açmak
- (Kanun) maintain an action
- dava açmak
- claim against
- dava açmak
- (Kanun) suit
- dava açmak
- go law
- dava açmak
- file a lawsuit
- dava açmak
- (Kanun) bring a law suit
- dava açmak
- (Kanun) open an action
- dava açmak
- (Kanun) institute proceedings
- dava açmak
- open a case
- dava açmak
- (Kanun) bring an action
- dava açmak
- (Kanun) file a suit against
- dava açmak
- (Kanun) file a legal action
- dava açmak
- (Kanun) bring before the court
- dava açmak
- bring a lawsuit
- dava açmak
- (Kanun) file a court case
- dava açmak
- (Kanun) convene
- dava açmak
- (Latin) causare
- dava açmak
- (Kanun) open a law suit
- dava açmak
- bring a suit against
- dava açmak
- (Kanun) file
- dava açmak
- (Kanun) implead
- dava açmak
- (Kanun) take an action
- dava açmak
- bring a suit
- dava açmak
- (Kanun) sue a law suit
- dava dışı
- (Kanun) extrajudicial
- dava eden
- (Kanun) claimant
- dava eden
- (Kanun) litigant
- dava etme
- litigation
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
- Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
- dava etme
- (Ticaret) sue
- dava etme
- (Ticaret) claim
- dava etmek
- (Kanun) suit
- dava etmek
- sue
Why would I want to sue you?
- Neden seni dava etmek isteyeyim?
I don't want to sue Tom.
- Tom'u dava etmek istemiyorum.
- dava etmek
- (Kanun) go to law
- dava etmek
- plead
- dava etmek
- (Ticaret) accuse
- dava etmek
- litigate
- dava etmek
- (Kanun) complain
- dava etmek
- proceed against
- dava konusu
- matter in dispute
- dava konusu
- (Kanun) subject
- dava takibi
- (Kanun) litigation
- dava vekili
- counsellor-at-law
- dava vekili
- (Kanun) solicitor
- dava vekili
- counselor-at-law
- dava yolu
- (Kanun) remedies
- dava almak
- handle the case
avukat davayı aldı.
- dava reddi
- claim denial
- dava arzuhali law
- (written) complaint (filed by the plaintiff)
- dava açma
- pleading
- dava açma
- indictment
- dava açma
- claim
- dava açmak
- indict
- dava açmak
- present a case
- dava açmak
- commence
- dava açmak
- make a plea
- dava açmak
- file a claim
- dava açmak
- plead
- dava açmak
- complain
- dava açmak
- prefer charges
- dava açmak
- process
- dava açmak
- enter an action
- dava açmak
- claim
- dava açmak
- proceed
- dava açmak
- bring an action against
- dava açmak
- go to law
- dava açmak
- press a charge
- dava açmak
- take action
- dava açmak
- to bring a suit (against), to sue, to plead, to litigate
- dava açmak
- to bring a suit against; to file charges against; to sue
- dava açmak
- (Hukuk) to bring an action (before the court), to institute proceedings
- dava dışı olan
- extrajudicial
- dava edilebilir
- enforceable
- dava edilebilir
- actionable
- dava edilebilir
- suable
- dava ehliyetsizliği
- incapacity to sue
- dava etmek
- to bring a suit against; to file charges against; to sue
- dava etmek
- proceed
- dava evrakı
- (Kanun) case document
- dava hakkı
- (Kanun) right of suit
- dava hakkı
- (Ticaret) cause of action right
- dava hakkı
- (Kanun) right of litigation
- dava hakkı the right of action, the right
- to sue
- dava hakkı veren neden
- cause of action
- dava hakkından vazgeçme
- quitclaim
- dava ile ilgisiz iddia
- surplusage
- dava işlemleri
- proceedings
- dava işlemlerini başlatmak
- (Hukuk) to institute proceedings
- dava konusu
- subject matter
- dava konusu olabilir
- litigious
- dava konusu olabilir
- actionable
- dava maddesi
- count
- dava meraklısı
- litigious
- dava nakli
- (Kanun) transfer of case
- dava sebebi
- (Kanun) ground of action
- dava sebebi olan
- suable
- dava sonucu
- case result
- dava süreci
- (Kanun) lawsuit process
- dava süresi
- (Kanun) duration of a lawsuit
- dava takip anlaşması
- retainer
- dava talebi
- (Kanun) litigation action
- dava tutarı
- (Kanun) trial cost
- dava tutarı
- (Kanun) lawsuit cost
- dava türü
- (Kanun) type of case
- dava vekili
- proctor
- dava vekili
- counsel
- dava vekili
- barrister
- dava vekili
- counsellor at law
- dava vekili
- legal practitioner
- dava vekili
- general practitioner
- dava vekili
- counselor at law
- dava vekili
- pleader
- dava vekili
- prog
- dava vekili
- barrister-at-law
- dava vekili
- lawyer, barrister, counsel
- dava vekâletnamesi
- warrant of attorney
- dava vekâletnamesi
- letter of attorney
- dava özeti
- brief
- davaya ehliyet/dava ehliyeti the capacity
- to sue or be sued
- davalar
- (Ticaret) litigation
- davalar
- cases
Lawyers make mega bucks when they win cases.
- Avukatlar davaları kazandıklarında çok miktarda dolar kazanırlar.
- ilk dava
- (Kanun) first instance
- emsal dava
- (Kanun) Leading case
- aciliyeti olmayan dava
- (Hukuk) non-urgent case
- asli dava
- law principal claim; principal action
- ayni dava
- law real action
- basit dava
- (Latin) actio simplice
- başkasın ait dava hakkının satın alınması
- champerty
- bilumum dava ve takipler
- (Kanun) all hearing and proceedings
- gezici dava vekili
- circuit
- hukuki dava (tazminat vb)
- (Kanun) civil trial
- hususi çıkara dair dava
- (Latin) actio privatae
- idari dava
- (Kanun) administrative suit
- idari dava
- (Ticaret) administrative proceeding
- ihlal nedeniyle dava açmak
- (Hukuk) to bring an action for an infringement
- ilgi çeken dava
- cause celebre
- karşı dava
- counterclaim
- karşı dava
- cross action
- karşı dava açmak
- set off
- karşı dava açmak
- counterclaim
- karşılıklı dava
- setoff
- mahkeme ya da dava dışı
- (Hukuk) extrajudicial
- mahsup ve dava talebi
- set-off and counterclaim
- mahsup ve karşı dava
- set off and counterclaim
- mütekabil dava
- law cross action
- reddetmek (dava)
- quash
- sivil dava
- (Kanun) civil claim
- sivil mahkemede açılan dava
- (Kanun) civil claim
- tartışma konusu dava
- moot case
- tartışmalı dava
- moot case
- temyiz edilmiş dava
- (Kanun) appealed case
- toplumsal dava
- (Politika, Siyaset) social cause
- tüzüğün geçerli olup olmadığının konu alındığı dava
- (Hukuk) proceedings in which a regulation is in issue
- yargıtayda görülmekte olan dava
- in chancery
- yolsuz dava
- (Kanun) abuse of process
- yolsuz dava
- (Kanun) abuse of procedure
- yönetsel dava
- (Hukuk) administrative jurisdiction
- örnek dava
- leading case
- ünlü dava
- cause celebre