Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

dâvâ

listen to the pronunciation of dâvâ
Türkçe - İngilizce
lawsuit

Dan maintained his innocence all along the lawsuit. - Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.

Do you feel that this lawsuit is frivolous? - Bu davanın anlamsız olduğunu hissediyor musun?

claim
process
cause

Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause. - Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı.

He contributed nothing to the cause. - O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı.

prosecution
plea

The defendant will please rise. - Davalı lütfen ayağa kalkın.

instance
litigate

There's nothing worse for children than litigated custody. - Çocuklar için velayet davasından daha kötü bir şey yoktur.

(Kanun,Politika, Siyaset) proceedings
(Kanun) lis
(Kanun) clamor
(Ticaret) courtcase
(Ticaret) accusation
(Ticaret) tare
(Kanun) proceeding

At the meeting he monopolized the discussion and completely disrupted the proceeding. - Toplantıda o, tartışmayı tekeline aldı ve davayı tamamen bozdu.

(Kanun) dispute
suit

Sami launched a suit against Layla. - Sami, Leyla'ya karşı dava açtı.

I brought a suit against the doctor. - Doktora bir dava açtım.

law trial
case; trial
1.suit, lawsuit, action
proposition, thesis
litigation

Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities. - Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.

question, matter
cause, purpose or movement which is given militant support
law

Lawyers make mega bucks when they win cases. - Avukatlar davaları kazandıklarında çok miktarda dolar kazanırlar.

The lawsuit remains undecided. - Dava karar verilmeden kalır.

claim, assertion, allegation, point at issue
slang sweetheart, love. (aleyhine)
action

The actions she took were too careless, and she was left defenseless. - Onun açtığı davalar çok ilgisiz ve o savunmasız bırakıldı.

(Matematik) theorem
(Hukuk) action, proceedings, case, prosection
pleading
(Matematik) problem
suit, lawsuit, action, process; trial; claim, assertion; thesis; problem, question, matter
{i} trial

The defendant was about to stand trial when he grabbed the deputy's gun and shot the judge. - Davalı, milletvekilinin silahını kaptığında ve yargıcı vurduğunda yargılanmak üzereydi.

Facebook and text messages have emerged as key evidence in the trial of a man for raping a student. - Facebook ve cep telefonu mesajları bir öğrenciye tecavüz etmesi nedeniyle bir adamın davasında kilit delil olarak ortaya çıkmıştır.

plaint

Who is the plaintiff in this trial? - Bu duruşmada davacı kim?

The judge decided against the plaintiff. - Hakim davacı aleyhine karar verdi.

case

A more experienced lawyer would have dealt with the case in a different way. - Daha deneyimli bir avukat, dava ile farklı bir şekilde ilgilenirdi.

He was surprised to hear about the murder case. - Cinayet davasıyla ilgili duyduklarına şaşırdı.

court cases
dava açmak
sue

I don't want to sue them. - Onlara dava açmak istemiyorum.

I don't want to sue her. - Ona dava açmak istemiyorum.

dava vekili
attorney
dava açmak
prosecute
dava açmak
litigate
dava açmak
call
dava konusu
cause
dava aç
litigate
dava açma
petitioning
dava açma
(Ticaret) litigation
dava açmak
(Kanun) maintain an action
dava açmak
claim against
dava açmak
(Kanun) suit
dava açmak
go law
dava açmak
file a lawsuit
dava açmak
(Kanun) bring a law suit
dava açmak
(Kanun) open an action
dava açmak
(Kanun) institute proceedings
dava açmak
open a case
dava açmak
(Kanun) bring an action
dava açmak
(Kanun) file a suit against
dava açmak
(Kanun) file a legal action
dava açmak
(Kanun) bring before the court
dava açmak
bring a lawsuit
dava açmak
(Kanun) file a court case
dava açmak
(Kanun) convene
dava açmak
(Latin) causare
dava açmak
(Kanun) open a law suit
dava açmak
bring a suit against
dava açmak
(Kanun) file
dava açmak
(Kanun) implead
dava açmak
(Kanun) take an action
dava açmak
bring a suit
dava açmak
(Kanun) sue a law suit
dava dışı
(Kanun) extrajudicial
dava eden
(Kanun) claimant
dava eden
(Kanun) litigant
dava etme
litigation

Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities. - Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.

dava etme
(Ticaret) sue
dava etme
(Ticaret) claim
dava etmek
(Kanun) suit
dava etmek
sue

Why would I want to sue you? - Neden seni dava etmek isteyeyim?

I don't want to sue Tom. - Tom'u dava etmek istemiyorum.

dava etmek
(Kanun) go to law
dava etmek
plead
dava etmek
(Ticaret) accuse
dava etmek
litigate
dava etmek
(Kanun) complain
dava etmek
proceed against
dava konusu
matter in dispute
dava konusu
(Kanun) subject
dava takibi
(Kanun) litigation
dava vekili
counsellor-at-law
dava vekili
(Kanun) solicitor
dava vekili
counselor-at-law
dava yolu
(Kanun) remedies
dava almak
handle the case

avukat davayı aldı.

dava reddi
claim denial
dava arzuhali law
(written) complaint (filed by the plaintiff)
dava açma
pleading
dava açma
indictment
dava açma
claim
dava açmak
indict
dava açmak
present a case
dava açmak
commence
dava açmak
make a plea
dava açmak
file a claim
dava açmak
plead
dava açmak
complain
dava açmak
prefer charges
dava açmak
process
dava açmak
enter an action
dava açmak
claim
dava açmak
proceed
dava açmak
bring an action against
dava açmak
go to law
dava açmak
press a charge
dava açmak
take action
dava açmak
to bring a suit (against), to sue, to plead, to litigate
dava açmak
to bring a suit against; to file charges against; to sue
dava açmak
(Hukuk) to bring an action (before the court), to institute proceedings
dava dışı olan
extrajudicial
dava edilebilir
enforceable
dava edilebilir
actionable
dava edilebilir
suable
dava ehliyetsizliği
incapacity to sue
dava etmek
to bring a suit against; to file charges against; to sue
dava etmek
proceed
dava evrakı
(Kanun) case document
dava hakkı
(Kanun) right of suit
dava hakkı
(Ticaret) cause of action right
dava hakkı
(Kanun) right of litigation
dava hakkı the right of action, the right
to sue
dava hakkı veren neden
cause of action
dava hakkından vazgeçme
quitclaim
dava ile ilgisiz iddia
surplusage
dava işlemleri
proceedings
dava işlemlerini başlatmak
(Hukuk) to institute proceedings
dava konusu
subject matter
dava konusu olabilir
litigious
dava konusu olabilir
actionable
dava maddesi
count
dava meraklısı
litigious
dava nakli
(Kanun) transfer of case
dava sebebi
(Kanun) ground of action
dava sebebi olan
suable
dava sonucu
case result
dava süreci
(Kanun) lawsuit process
dava süresi
(Kanun) duration of a lawsuit
dava takip anlaşması
retainer
dava talebi
(Kanun) litigation action
dava tutarı
(Kanun) trial cost
dava tutarı
(Kanun) lawsuit cost
dava türü
(Kanun) type of case
dava vekili
proctor
dava vekili
counsel
dava vekili
barrister
dava vekili
counsellor at law
dava vekili
legal practitioner
dava vekili
general practitioner
dava vekili
counselor at law
dava vekili
pleader
dava vekili
prog
dava vekili
barrister-at-law
dava vekili
lawyer, barrister, counsel
dava vekâletnamesi
warrant of attorney
dava vekâletnamesi
letter of attorney
dava özeti
brief
davaya ehliyet/dava ehliyeti the capacity
to sue or be sued
davalar
(Ticaret) litigation
davalar
cases

Lawyers make mega bucks when they win cases. - Avukatlar davaları kazandıklarında çok miktarda dolar kazanırlar.

ilk dava
(Kanun) first instance
emsal dava
(Kanun) Leading case
aciliyeti olmayan dava
(Hukuk) non-urgent case
asli dava
law principal claim; principal action
ayni dava
law real action
basit dava
(Latin) actio simplice
başkasın ait dava hakkının satın alınması
champerty
bilumum dava ve takipler
(Kanun) all hearing and proceedings
gezici dava vekili
circuit
hukuki dava (tazminat vb)
(Kanun) civil trial
hususi çıkara dair dava
(Latin) actio privatae
idari dava
(Kanun) administrative suit
idari dava
(Ticaret) administrative proceeding
ihlal nedeniyle dava açmak
(Hukuk) to bring an action for an infringement
ilgi çeken dava
cause celebre
karşı dava
counterclaim
karşı dava
cross action
karşı dava açmak
set off
karşı dava açmak
counterclaim
karşılıklı dava
setoff
mahkeme ya da dava dışı
(Hukuk) extrajudicial
mahsup ve dava talebi
set-off and counterclaim
mahsup ve karşı dava
set off and counterclaim
mütekabil dava
law cross action
reddetmek (dava)
quash
sivil dava
(Kanun) civil claim
sivil mahkemede açılan dava
(Kanun) civil claim
tartışma konusu dava
moot case
tartışmalı dava
moot case
temyiz edilmiş dava
(Kanun) appealed case
toplumsal dava
(Politika, Siyaset) social cause
tüzüğün geçerli olup olmadığının konu alındığı dava
(Hukuk) proceedings in which a regulation is in issue
yargıtayda görülmekte olan dava
in chancery
yolsuz dava
(Kanun) abuse of process
yolsuz dava
(Kanun) abuse of procedure
yönetsel dava
(Hukuk) administrative jurisdiction
örnek dava
leading case
ünlü dava
cause celebre
Türkçe - Türkçe
Sorun
Sorun: "O kırkyıllık davada beyhude akıntıya kürek çekmişiz."- Y. K. Beyatlı. Ülkü: "Ankara'nın bırakılışını Türkiye'nin ve davanın bırakılışı sayanlar vardı."- T. Buğra
Ülkü
Hukuki korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurma. İleri sürülerek savunulan düşünce, çözümlenmesi gerekli olan konu, sav: "Erkekler davalarını hanımlar kadar hararetle müdafaa edememişlerdir."- H. C. Yalçın
Sevgili
İleri sürülerek savunulan düşünce, çözümlenmesi gerekli olan konu, sav
çözümlenmesi gerekli olan konu
Hukukî korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurma
(Osmanlı Dönemi) tâkip edilen fikir, iddia
sav
(Osmanlı Dönemi) DÂİYE
aranç
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
DAVA VEKİLİ
(Osmanlı Dönemi) Baro teşkilatının olmadığı yerlerde kanunî izin ile vekil sıfatı kazanan ve dava takibine salâhiyeti olan kişi
dava adamı
Bir ülkü uğrunda sürekli çalışan kimse
dava vekili
Avukat sayısı beşten az olan yerlerde avukat yetkisini taşıyan meslek adamı
Davalar
(Hukuk) DEAVİ
HİNİ DAVA
(Hukuk) Dava sırasında, yargılama esnasında
MÜTELAHİK DAVA
(Hukuk) Talep sonucunun birden çok hukuksal nedene dayandırılarak istenmesi halindeki dava
ticari dava
Ticaret mahkemesinin görev alanına giren davalar
İngilizce - Türkçe
trial
dava açmak
Sue, bring an action against, file a claim, take action, press a charge, enter an action, go to law, make a plea, present a case, litigate
dava hakkı
(Kanun) right of action
tartışma konusu olan dava
(Kanun) moot case
toplu dava
(Kanun) class action