Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.
- Her tears gave more credence to the story.
Yaygın inanışın aksine Tom çok saf değildir.
- Contrary to popular belief, Tom isn't that naive.
Onun güçlü dini inançları vardı.
- He had strong religious beliefs.
ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
- It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
Onun güçlü dini inançları vardı.
- He had strong religious beliefs.
ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
- It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
Based on the scientific data, I give credence to this hypothesis.
He presented us with a letter of credence.