covered teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- örtülü
Görebildiğim kadarıyla her şey karla örtülüydü.
- As far as I could see, everything was covered with snow.
Dünya yüzeyinin üçte ikisi su ile örtülüdür.
- Two-thirds of the earth's surface is covered with water.
- {s} kapatılmış
- (Askeri) KAPALI, ÖRTÜLÜ, MESTUR: Bknz. "cover" ve "exposed"
- {s} kaplanmış
Tom çamurla kaplanmış şekilde eve geri döndü.
- Tom came back home covered in mud.
Zemin kanla kaplanmıştı.
- The floor was covered with blood.
- kaplanmak
- (Dilbilim) dar
- kapaklı
- kapanmak
- (Ticaret) karşılığı olan
- (Ticaret) güvenceli
- kapağı olan
- kapalı
- (Ticaret) açık değil
- kapsa(mak)
- {s} saklı
- kapsa
Tom artık ebeveynlerinin sağlık sigortası kapsamında değil.
- Tom is no longer covered by his parents' health insurance.
Kaza hasarları garanti kapsamında değildir.
- Accidental damage isn't covered by the warranty.
- {s} kaplı
Hayvanların derisi kıllarla kaplı.
- The skin of animals is covered with hair.
Tepe karla kaplı olurdu.
- The hill used to be covered in snow.
- kaplama
Arap Baharından sonra kış geldi ama kar harabeleri kaplamadı.
- After the Arab Spring came the winter, but the snow hasn't covered the ruins.
- (Ticaret) risksiz
- örtük
- cover
- {f} örtmek
Leyla izlerini örtmek için evi yaktı.
- Layla torched the house to cover her tracks.
Sami, Leyla'yı öldürdü ve bunu örtmek için Leyla'nın evini ateşe verdi.
- Sami killed Layla and set her house on fire to cover it up.
- cover
- örtü
Tom yeni aldığı masa örtüsüyle masayı örttü.
- Tom covered the table with the new tablecloth he'd just bought.
Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Look at that mountain which is covered with snow.
- cover
- kılıf
Tom arabasının üstüne bir kılıf koydu.
- Tom put a cover over his car.
Ben gece motosikletimin üstüne bir kılıf koyduğumu sağlama alırdım.
- I used to make sure I put a cover over my motorcycle at night.
- cover
- {f} kaplamak
Duvarları kaplamak için eski gazetelere ihtiyacım var.
- I need old newspapers to cover the walls.
Bu halı bütün yeri kaplamak için yeterince büyük.
- This carpet is big enough to cover the whole floor.
- cover
- {i} kapak
Sonbaharda, fanlar üzerine kapaklar konur.
- In the fall, covers are put over the fans in trains.
Kapakta Tom'un adını gördüm.
- I saw Tom's name on the cover.
- covered electrode
- (Havacılık) örtülü elektrot
- covered electrode
- (Elektrik, Elektronik) örtülü elektrod
- covered market
- (Ticaret) kapalı pazar
- covered swimming pool
- kapalı yüzme havuzu
- covered up
- örtülü
- covered with
- ile bezeli
- covered with
- sıvama
- covered with grass
- çimlenmek
- covered with trees
- ormanlık
- covered drain
- kapalı dren
- covered gasket
- kapak contası
- covered market
- kapalı çarşı
- covered stadium
- kapalı stadyum
- covered wagon
- kapalı vagon
- covered area
- (Mimarlık) Kapalı alan
- covered bazaar
- Üzeri kapalı pazar yeri
- covered by dew
- kapsadığı çiy
- covered by insurance
- Sigorta kapsamında
- covered in blood
- kan ele
- covered in ferns
- eğrelti otları ele
- covered in hair; hairy
- saç kaplı; kıllı
- covered in jam
- reçel ele
- covered in lichen
- liken kaplı
- covered in muck
- muck ele
- covered in myelin (anatomy)
- Miyelin içinde (anatomi) kaplı
- covered in soft, downy hairs
- yumuşak, tüylü tüyleri kaplı
- covered in sweat
- ter ele
- covered option
- kapalı seçeneği
- covered smut
- kapalı rastik
- covered up
- ort(mek)
- covered with a froth like hoarfrost
- kırağı gibi bir köpük ile kaplanmıştır
- covered with an efflorescence
- bir efflorescence kaplı
- covered with bristles
- kaplı kıllar
- covered with clay; miry
- kıl kaplı; batak
- covered with crape
- krep kaplı
- covered with fluff
- kabartmak kaplı
- covered with herbs
- otlar ile kaplı
- covered with insects that bite
- böcekler ile örtülü olduğu ısırık
- covered with iron
- demir kaplı
- covered with mold
- küf kaplı
- covered with or consisting of scrub
- örtülü ya da fırçalayın oluşan
- covered with or dipped in egg
- kaplı veya yumurta bandırılmış
- covered with pollen
- polen kaplı
- covered with stubble
- anız kaplı
- covered with vines
- sarmaşıklar ile kaplı
- covered, overspread
- Kapalı yayılmak
- covered-bond
- örtülü-bond
- covered approach
- (Askeri) Korunmalı yol
- covered approach
- (Askeri) ÖRTÜLÜ YAKLAŞMA YOLU, ÖRTÜLÜ YAKLAŞMA İSTİKAMETİ: Düşman gözetlemesine veya ateşine karşı himaye sağlayan bir istikamet
- covered approach march
- (Askeri) ÖRTÜLÜ YAKLAŞMA YÜRÜYÜŞÜ: Düşman kara taarruzuna karşı koyacak birliklerin himayesinde yapılan yaklaşma yürüyüşü
- covered bazaar
- bedesten
- covered bogie wagon
- dört dingilli kapalı vagon
- covered container
- kapalı büyük kap
- covered currency
- (Ticaret) örtülü kur
- covered excavation
- (İnşaat) örtülü kazı (oyma)
- covered gasket
- kapalı conta
- covered gasket
- kılıflı conta
- covered interest arbitrage
- (Ticaret) güvenceli faiz arbitrajı
- covered karst
- (Askeri) örtülü karst
- covered market
- kapalı pazar yeri
- covered movement
- (Askeri) örtülü intikal
- covered movement
- (Askeri) ÖRTÜLÜ İNTİKAL: Kıtaların diğer dost birlikler tarafından elverişli emniyet sağladığı zaman yaptıkları hareket ve intikal
- covered objects
- (Bilgisayar) kapsanan nesneler
- covered position
- (Ticaret) güvenceli pozisyon
- covered return
- (Ticaret) güvenceli getiri
- covered risk
- (Kanun) teminata bağlanmış risk
- covered skating rink
- kapalı paten alanı
- covered smut
- (Tarım) kapalı rastık
- covered soil
- (Tarım) örtülü toprak
- covered storage space
- (Askeri) KAPALI DEPOLAMA SAHASI: Üstü kapalı herhangi bir depolama sahası. Ayrıca bakınız: "storage space"
- covered storage space
- (Askeri) kapalı depolama sahası
- covered turkish bazaar
- bedesten
- covered walk
- örtülü geziyolu
- covered walk
- örtülü yaya yolu
- covered way
- örtülü yol
- covered with perspiration
- tere batmak
- covered with snow
- karlı
Karlı kaplı dağlara bak.
- Look at the mountains covered with snow.
- covered with snow
- kar kaplı
- cotton covered
- pamuk yalıtımlı
- cover
- (Tekstil) 1. örtmek, kaplamak 2. muhafaza 3. kapak
- cover
- {f} kapamak
- cover
- {f} kapsamak
Devriye arabaları alanının tamamını kapsamaktadır.
- The patrol cars cover the whole of the area.
Deniz dünya yüzeyinin yaklaşık dörtte üçünü kapsamaktadır.
- The sea covers nearly three-fourths of the earth's surface.
- cover
- korumak
- cover
- {f} içermek
- cover
- üzerini örtmek
- cover
- {f} yetmek
- cover
- {f} kapatmak
Sami izlerini kapatmak istedi.
- Sami wanted to cover his tracks.
Tom izlerini kapatmak için elinden geleni denedi böylece yüzünü kurtarabildi.
- Tom tried his best to cover his tracks so he could save face.
- cover
- {i} paket
- cover
- {i} kaplık
- cover
- {f} üzerini kapatmak
- cover
- katetmek (yolu)
- cover
- gömlek
- cover
- (Hukuk) ele almak
- cover
- (Askeri) Ateşten koruma(k), koruma(k), örtme(k)
- being covered
- tesettür
- cover
- istila etmek
- cover
- üst kapak
- cover
- bastırmak
- cover
- barınak
- cover
- paspayı
- cover
- paravana
Burada boy hedefiyiz. Bir paravana bulmamız gerekiyor.
- We're sitting targets here. We need to find cover.
- cover
- maske
- cover
- (Avcılık) sütre
- cover
- ateşle korumak
- cover
- supap kapağı
- cover
- sığmak
- cover
- gövde
- cover
- tefriş etmek
- cover
- (Kanun,Sigorta,Ticaret) teminat
- cover
- kılıf geçirmek
- cover
- perde
Kapıyı örten bir perde vardı.
- There was a curtain which was covering the door.
- cover
- kitap kabı
- cover
- almak
- cover
- bitirmek
- cover
- kın
- cover
- muhafaza
- cover
- giydirmek
- cover
- sarmak
- cover
- kaplama
Su, yeryüzünün yaklaşık %70'ini kaplamaktadır.
- Water covers about 70% of the earth.
Duvarları kaplamak için eski gazetelere ihtiyacım var.
- I need old newspapers to cover the walls.
- cover
- kabuk
- cover
- siper
- cloud covered
- bulutlu
- cover
- silahla korumak
- cover
- zarf
- cover
- (yol) katetmek
- cover
- -e silah tutmak/doğrultmak
- cover
- (ayrıntıları/vb.) aktarmak
- cover
- karşılamak
O, masrafları karşılamak için yeterli paradır.
- That's enough money to cover the expenses.
Onun kaybını karşılamak zorundayım.
- I have to cover his loss.
- cover
- {f} kapsa
Devriye arabaları alanının tamamını kapsamaktadır.
- The patrol cars cover the whole of the area.
Bu sigorta her şeyi kapsar.
- This insurance covers everything.
- cover
- sigortalamak
- cover
- sigorta
Bu sigorta her şeyi kapsar.
- This insurance covers everything.
Sigorta buradaki her şeyi kapsar.
- The insurance covers everything here.
- cover
- kap
Normal aşınma ve yıpranma garanti kapsamında değildir.
- The warranty doesn't cover normal wear and tear.
Hayvanların derisi kıllarla kaplı.
- The skin of animals is covered with hair.
- cover
- tıkamak
- cover
- gözlemek
- cover
- koruyucu
- cover
- göz altında tutmak
- cover
- rapor etmek
- lead covered cable
- kurşun kılıflı kablo
- lead covered rubber cable
- kurşun kılıflı lastik kablo
- rubber-covered
- kauçuk kaplı
- be covered with
- ile kaplanacak
- cover
- (Muzik) Düzenleme, aranjman: Belirli sesler, çalgılar veya topluluklar için yazılmış bir eserin, başka sesler, çalgılar veya topluluklar tarafından söylenip çalınabilmesi için o eserde yapılan değişiklik, aranjman
- cover
- (Muzik) İn popular music, a cover version or cover song, or simply cover, iş a new performance or recording of a contemporary or previously recorded, commercially released song or popular song
- cover
- (Muzik) Cover versiyon, cover şarkı ya da kısaca Cover: Popüler müzik alanında önceden plağı çıkmış bir şarkının yeni bir yorumla farklı şarkıcılar tarafından yeniden icra edilmesi veya plağının çıkartılması anlamına gelmektedir
- cover
- kuver
- keep so.'s head covered
- devam ediyorum. 'baş örtülü s
- lichen covered
- yosun kaplı
- not covered
- kapsanmayan
- not covered by a law
- bir yasa kapsamında olmayan
- to be covered
- Ele alınacak
- are the repairs covered by my insurance
- sigortam tamiratı kapsıyor mu
- be covered
- kaplanmak
- be held covered
- (Sigorta) teminat altında tutulmak
- cardboard covered book
- (Kitap) karton cilt
- cover
- cover crop toprağı muhafaza etmek için kışın ekilen ekin
- cover
- (Askeri) (AMERİKAN SAVUNMA KURULU) İSTİKAMETE BAK !: İstikamete bakılması için verilen emir veya komut. Ayrıca bakınız: "cover off". COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): ÖRTME: Kara, hava veya deniz kuvvetleri tarafından, taarruz, savunma, bunlardan biri veya her ikisinin birden tehdidiyle yapılan koruma. COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): ÖRTÜ: Bir bireyi, planı, harekatı, birliği veya tesisi düşman istihbarat çabalarından ve bilgi sızmasından korumak için alınması gereken önlemler. COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): DİNLEME: Almaçla sürekli dinleme durumunda olmak. Bu esnada göndermeç kalibre edilmiş durumda bulundurulur ancak derhal kullanılmak üzere hazır olması gerekmez. COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): ÖRTÜ: Tabii veya suni olarak yapılmış sığınak veya korunma yeri. COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): ARAZİ FOTOĞRAFI: Belirli bir arazi parçasını gösteren fotoğraf veya diğer görüntü kayıtları. COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): "BELİRTİLEN MEVKİYE GEÇ": "Avcıları kuvvet/üs ile temas noktası tayin edilen uzaklıkta tut" anlamına gelen bir kod. Ör. B mevkiine geç yirmi yedi ila otuz mil
- cover
- {i} tic. karşılık
- cover
- {i} bahane
- cover
- {i} sığınak
- cover
- {i} cilt, kapak
- cover
- cover charge giriş ücreti
- cover
- batlaniye
- cover
- {f} 1. with ile örtmek; ile kapatmak/kapamak: Cover the bread with a cloth. Ekmeği bir bezle ört. Cover that pan with a lid. O tencereyi bir
- cover
- {i} av yeri
- cover
- with ile örtmek; ile kapatmak/kapamak: Cover the bread with a cloth. Ekmeği bir bezle ört. Cover that pan with a lid. O tencereyi bir
- cover
- (Askeri) (INTELLIGENCE) Bknz. "cover" madde 6
- cover
- saklanmaya yarayan ağaçlık ve çalılık
- cover
- aba
- fabric covered button
- (Tekstil) kumaş kaplı düğme
- firing from covered positions
- (Askeri) Örtülü mevzilerden ateş açmak
- get covered with moss
- yosunlanmak
- get covered with mud
- çamura bulanmak
- the repairs are not covered by the guarantee
- tamirat garanti kapsamında değil