Onunla, Boeing diğer sorunların da olabileceği, ama mürettabat işini doğru şekilde yaparsa bir kazadan kaçınılabileceği anlamına gelir.
- By that, Boeing means that there may also have been other problems, but that an accident could have been avoided if the crew had done their job correctly.
Soruyu doğru şekilde yanıtlayabildim.
- I was able to answer the question correctly.
Eğer doğru hatırlıyorsam, o, Tom'un Mary'nin düğününde söylediği şarkı.
- If I remember correctly, that's the song Tom sang at Mary's wedding.
Eğer doğru hatırlıyorsam, Tom arabasını Mary'ye sadece 500 dolara sattı.
- If I remember correctly, Tom sold his car to Mary for only 500 dollars.
Yalnızca ben, soruyu doğru olarak yanıtlayabilirdim.
- Only I could answer the question correctly.
Soruları doğru olarak yanıtladım.
- I answered the questions correctly.
Öyleyse, birisinin hatasını düzeltmekte geç kalmak diye bir şey yoktur.
- Well, there's no such thing as being too late to correct one's faults.
Shishir son zamanlarda bir sürü cümle düzeltmektedir.
- Shishir has been correcting a lot of sentences lately.
Lütfen doğru cevabı kontrol edin.
- Please check the correct answer.
Hipoteziniz doğrudur.
- Your hypothesis is correct.
Tatoeba külliyatındaki tüm cümleleri, dil eğitimi için doğru ve uygun saymak tehlikelidir.
- It's dangerous to assume that all of the sentences in the Tatoeba Corpus are correct and suitable for language study.
Evet, tabii, hatasızsın.
- Yes, of course, you're correct.
Hatasız olduğunuzu umuyorum.
- I hope you're correct.
Ne Tom ne de Mary kusursuz.
- Neither Tom nor Mary is correct.
O kesinlikle kusursuzdur.
- She's correct for sure.
Eğer bir yanlış görürsen sonra lütfen düzelt.
- If you see a mistake, then please correct it.
Eğer yanlış yaparsam beni düzelt
- Correct me if I am wrong.
İngilizcen dil bilgisi bakımından doğru fakat bazen söylediğin tam olarak bir yerlinin söylediğine benzemiyor.
- Your English is grammatically correct, but sometimes what you say just doesn't sound like what a native speaker would say.
Bu tam olarak doğru değil.
- That's not entirely correct.
Politik doğrulukları savunmaya korkmayan güçlü liderlere ihtiyacımız var.
- We need strong leaders who are not afraid to stand up to political correctness.
Onlar politik doğruluktan korkmuyor.
- They're not afraid of political correctness.
Sen tamamen doğru söylüyorsun; alışkanlıklar insanların hayatında çok büyük rol oynar.
- You are entirely correct; habits play a very large role in people's lives.
Sen tamamen hatasızsın.
- You are entirely correct.
O, birkaç düzeltme yaptı.
- He made several corrections.
Cümleleri düzeltmeyi severim.
- I like to correct sentences.
It's rude to correct your parents.
... I said his name correctly? ...
... Like not completely, but mostly correctly. ...