Bir istasyonun yakınında yaşamak büyük bir kolaylık.
- It is a great convenience to live near a station.
Sen uygun zaman için ödüyorsun.
- You pay for convenience.
Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
- Luxury and convenience do not equate to happiness.
Kendi yararı için insanları kullanmayı bırakması için Keiko'ya baskı yaptım.
- I urged Keiko to stop using people for her own convenience.
Kamu yararına saygı duyulmalıdır.
- The public convenience should be respected.
Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
- Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
Emtia fiyatları düşüyor.
- Commodity prices are falling.
Emtia fiyatları artıyordu.
- Commodity prices were rising.
Fast food is popular because of its cost and convenience.
... We probably have 10,000 convenience stores ...
... convenience stores around the corner, along the street. ...