Onu yalanlamak için cesaretim yok.
- I don't dare to contradict him.
Seni yalanlamama izin ver.
- Allow me to contradict you.
Onu yalanlamak için cesaretim yok.
- I don't dare to contradict him.
Tom ve Mary her zaman birbirleriyle çelişiyor.
- Tom and Mary contradict each other all the time.
Hayatım bir çelişkidir.
- My life's a contradiction.
Seninle ters düşmekten nefret ediyorum.
- I hate to contradict you.
Aşk büyük bir çelişkidir. Onsuz yaşayamazsın ancak aynı zamanda onun tarafından zarar verileceksin.
- Love is a great contradiction. You cannot live without it but at the same time you will be hurt by it.
Orada bir çelişki var mı?
- Is there a contradiction there?
Tom sürekli kendisiyle çelişir.
- Tom contradicts himself all the time.
Tom sık sık kendisiyle çelişir.
- Tom often contradicts himself.
His testimony contradicts hers.
magic hath been publically professed in former times, in Salamanca, Cracovia, and other places, though after censured by several universities, and now generally contradicted, though practised by some still .
Everything he says contradicts me.
Marx believed that the contradictions of capitalism would lead to socialism.