Tom televizyon izlerken rahat bir koltukta oturuyordu.
- Tom was sitting in an easy chair, watching TV.
İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.
- Two women are taking it easy on a bench in the park.
Peyniri bıçakla kesmek kolaydır.
- It's easy to cut cheese with a knife.
Bu metni çevirmek çok kolay olacak.
- Translating this text will be very easy.
Soruna basit bir çözüm muhtemelen mevcut.
- There is probably an easy solution to the problem.
Şeyleri her zaman çok basite alıyorsun.
- You always take things too easy.
Sami'nin her zaman kolayca ulaşabileceği hapları vardı.
- Sami always had pills within easy reach.
Evim istasyona kolayca ulaşılabilecek bir yerde.
- My house is within easy reach of the station.
Bu elektronik sözlüğün işe yarar şeylerinden biri herhangi bir yere kolaylıkla taşınabilmesidir.
- The convenient thing about this electronic dictionary is that it's easy to carry anywhere.
Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
- It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
Radyoda doğal olarak konuşmak kolay değil.
- It is not easy to speak naturally on the radio.
Tom babası kadar uysal görünüyor.
- Tom seems as easy-going as his father.
Doğuştan oldukça uysal bir adam.
- He is by nature quite an easy-going man.
She has a reputation for being easy; they say she's slept with half the senior class.