Her cumartesi bütün evi temizleriz.
- Every Saturday we clean the whole house.
Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.
- Tom spent the whole day reading in bed.
Bu pencere tüm şehre bakıyor.
- This window overlooks the whole city.
O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.
- It was a victory for the whole country when he finished first in the race.
Sana tamamen katılıyorum.
- On the whole I agree with you.
Bu tamamen farklı bir mesele.
- That's a whole different matter.
Bütün, parçaların toplamından daha büyüktür.
- The whole is greater than the sum of the parts.
Yağlar gibi komple bir yiyecek grubunu kesmeyi çok sağlıklı bulmuyorum.
- I don't think it's very healthy to cut out whole groups of foods like fats.
Ailesi için sağlıklı yemekler hazırlar.
- She prepares wholesome meals for her family.
Bütün toplum bu planın arkasında.
- The whole community is behind this plan.
Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
- Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.