İzlanda, dünyadaki en küçük Müslüman topluluklarından birine sahiptir.
- Iceland has one of the smallest Muslim communities in the world.
Gelgitin gücünü kullanmak kıyı topluluklarına çok yardımcı olabilir.
- Harnessing the power of the tides could be very helpful to coastal communities.
Leyla cemaatin bir direğiydi.
- Layla was a pillar of the community.
Sami cemaatte önemli bir kişiydi.
- Sami was a pillar in the community.
Bu uluslararası bir topluluk.
- This is an international community.
O, yerel topluluklarında bir sorundu.
- It was a problem in their local community.
Halkevindeki sınıflar ücretsiz.
- Classes at the community center are free.
Tom'un ölümü halkı şok etti.
- Tom's death shocked the community.
Tom'un cezası 25 saatlik toplum hizmetiydi.
- Tom's sentence was 25 hours of community service.
Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.
- Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back.
O onu milletin iyiliği için yaptı.
- She did it for the good of the community.
Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
- However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
Tom, şartlı tahliye ve kamu hizmeti cezasına çarptırıldı.
- Tom was sentenced to probation and community service.
O kamu hizmeti cezasına çarptırıldı.
- He was sentenced to community service.
... security for them. Because if there's not security in these communities, then there's ...
... this year will invest in new partnerships with states and communities ...