Çalışma sigara içmenin sağlığımızı mahvettiğini netleştirmiştir.
- The study made it clear that smoking ruins our health.
Tavrını net olarak belirlemelisin.
- You should make your attitude clear.
Boğazını temizledi ve Ben Tatoeba'yı seviyorum! dedi.
- He cleared his throat, and said:I love Tatoeba!.
Meg kendi masasını temizledi.
- Meg cleared her desk.
Bu derenin suyu serin ve berraktır.
- The water in this brook is cool and clear.
Gökyüzü çok berraktı.
- The sky was as clear as ever.
İnsan hakları kavramının açık bir tanımına ihtiyacımız var.
- We need a clear definition of the concept of human rights.
Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
- You had better talk as clearly as you can.
George pozisyonunu belirginleştirdi.
- George has made his position clear.
Bulutsuz gökyüzüne bak.
- Look at the clear sky.
Bulutsuz bir günde Fuji dağını görebilirsiniz.
- On a clear day, you can see Mt. Fuji.
Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.
- His blue eyes were clear and bright.
Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.
- It was a bright and clear Sunday morning.
Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
- A cup of coffee cleared up my headache.
Hava aydınlanacak gibi görünüyor.
- It looks like it'll clear up.
Aydınlanıyor gibi görünüyor.
- It seems to be clearing up.
Programımı boşalttım.
- I've cleared my schedule.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- Clear the road. It's not safe.
Tom'un seninle evlenmek gibi bir niyeti olmadığı aşikar.
- It's clear that Tom has no intention of marrying you.
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
Yolu boşaltın. Güvenli değil.
- Clear the road. It's not safe.
O bunu daha açık hale getiriyor mu?
- Does that make it any clearer?
Bu, işleri açık hale getiriyor.
- That makes things clear.
Mary'nin cümleleri çevrilmek için kolay ve anlaşılırdır.
- Mary's sentences are clear and easy to translate.
Lütfen daha anlaşılır biçimde konuşun.
- Please speak more clearly.
Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
- The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
O noktada pek emin değilim.
- I'm not too clear about that point.
Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
- On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
- On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
Yasa tamamen açıktır.
- The law is perfectly clear.
Bunu tamamen açık yapmak istiyorum.
- I want to make this perfectly clear.
Bu gerçeğin ışığında, onun masum olduğu açıktır.
- In the light of this fact, it is clear that he is innocent.
Çatıdan kar temizlemek zorundayız.
- We have to clear the snow from the roof.
Bahçeyi temizlemek zorundayım.
- I have to clear the garden.
O, bulaşık masasını temizleyecek.
- She will clear the table of the dishes.
Boğazını temizledi ve Ben Tatoeba'yı seviyorum! dedi.
- He cleared his throat, and said:I love Tatoeba!.
Profesör, çalışmasının konusunu kısa ve açık bir biçimde anlattı.
- The professor briefly and clearly described the topic of his study.
Düşünceni daha açık bir biçimde açıkla!
- Explain your idea more clearly.
Bu sözcüğü açıkça tanımlayabilir misiniz?
- Can you clearly define this word?
Şirkette açıkça konuşmalısın.
- You must speak clearly in company.
Bu sorunu halletmek istiyoruz.
- We want to clear up this problem.
The speaker took a drink of water and cleared her throat before continuing.
We've got a loan from the bank which has cleared the way for us to buy a house.
Lütfen daha anlaşılır biçimde konuşun.
- Please speak more clearly.
Bu anlaşılır biçimde düzeltilmedi.
- This clearly hasn't been proofread.
Hâlâ apaçık hatırlıyorum. Yedi ya da sekiz yıl önceydi. Tam olarak nerede? Sen de orada mıydın?
- I still clearly remember. It was seven or eight years ago. Where exactly? Were you also there?
Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.
- Wilson clearly had the best chance to win.
Şüphesiz Tom'da potansiyel var.
- Tom clearly has potential.
Tom masayı temizlemeye başladı.
- Tom started clearing the table.
Tom masayı temizlemeye devam etti.
- Tom resumed clearing the table.
Tom masayı temizlemeye devam etti.
- Tom resumed clearing the table.
Onu temizlediğin için teşekkürler.
- Thanks for clearing that up.
Açıklık her teknik yazarın bir yol gösterici ilkesi olmalıdır.
- Clearness should be a guiding principle of every technical writer.
After a heavy rain, the sky cleared nicely for the evening.
The coast is clear.
Congress passed the President’s Clear Skies legislation.
He's been clearing seven thousand a week.
as clear as crystal.
clear weather, a clear day.
Stand clear of the rails, a train is coming.
Do I make myself clear? Crystal clear.
I threw it clear across the river to the other side.
a clear conscience.
The check might not clear for a couple of days.
The court cleared the man of murder.
The door just barely clears the table as it closes.
Clear the way.
It looks like a simple enough problem, but the answer might not be as clear cut as you suppose.
They cleared out as soon as the cops arrived.
The town is packed in the summer, but clears out in the winter.
We need to get the trees cleared out the way before anything can drive down this path.
clear out your inbox to make more space.
The bouncer was called in to clear the air after a violent argument between the married couple in the bar.
We should give the garage a clear-out to make space for the new car.
He was clearly wrong on all points but one.
'Clearly, the judge erred in his opinion.''.
... And It think it's pretty clear we want to deliver bits to ...
... It's clear. ...