Radyoyu açmak için butona bastım.
- I pressed the button to turn the radio on.
Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.
- The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
Bu tırtıl harika bir kelebeğe dönüşecek.
- This catterpillar will turn into a beautiful butterfly.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
O, aşkını heyecanlandırdı.
- She turned on her lover.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
- He turns me on when he wears those clothes.
Geri dönmek zorunda kalacağız.
- We're going to have to turn back.
Geri dönmek zorundayız.
- We have to turn back.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Sonunda onun sırasıydı.
- It was her turn at last.
Şarkı söyleme sırası senin.
- It's your turn to sing.
Saçları beyaza dönüştü.
- His hair has turned white.
Bu tırtıl harika bir kelebeğe dönüşecek.
- This catterpillar will turn into a beautiful butterfly.
It was fortunate for his comfort, perhaps, that the man who had been chosen to accompany him was of a talkative turn, for the prisoners insisted upon hearing the story of the explosion a dozen times over, and Rufus Dawes himself had been roused to give the name of the vessel with his own lips.