The warriors fought valiantly, but the defeat was inevitable.
- Savaşçılar cesurca savaştı, ancak yenilgi kaçınılmazdı.
In spite of the tyrant’s persecution, the hero valiantly carried on the struggle.
- Zalim hükümdarın zulmüne rağmen, kahraman cesurca mücadeleye devam etti.
All the soldiers were brave.
- Bütün askerler cesurdu.
The force held out bravely against their enemy's attacks.
- Birlik, düşmanın saldırılarına karşı cesurca direndi.
It is courageous of you to say such a thing.
- Böyle bir şey söylemen cesurca.
Tom is really courageous, isn't he?
- Tom gerçekten cesur, değil mi?
Our mission is to boldly go where no woman has gone before.
- Görevimiz daha önce hiçbir kadının gitmediği yere cesurca gitmek.
We need somebody with bold new ideas.
- Cesur yeni fikirleri olan birine ihtiyacımız var.
All the soldiers were gallant.
- Bütün askerler cesurdu.
Intrepidly, he jumped out of the plane.
- O cesur bir şekilde uçaktan atladı.
Tom is courageous and fearless.
- Tom cesur ve korkusuz.
He says daring things.
- O cesur şeyler söylüyor.
Life is either a daring adventure or nothing.
- Hayat ya cesur bir macera ya da hiçbir şeydir.
Who can read the heroic deeds of brave men without a feeling of respect and admiration?
- Kim saygı ve hayranlık hissi duymadan cesur insanların kahramanca eylemlerini okuyabilir?
Hardy young people like mountaineering.
- Cesur genç insanlar dağcılığı seviyorlar.
The young man is often foolhardy.
- Genç adam çoğu kez cesurdur.
I remained undaunted as soon as I heard the news.
- Ben haberi duyar duymaz cesur kaldım.
Undaunted, he refused to give up.
- Cesur pes etmeyi reddetti.