Karısı öldüğünde o derin bir keder içindeydi.
- He was in deep grief at the death of his wife.
Zaman en güçlü kederi yumuşatır.
- Time tames the strongest grief.
Savaş, barış getirmez. Tam tersine, o acı ve keder getirir.
- War doesn't bring on peace; on the contrary, it brings pains and grief on both sides.
Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
- Everybody deals with grief differently.
Çocuğu öldükten sonra, o üzüntüden neredeyse çıldırdı.
- She went nearly mad with grief after the child died.
Kız üzüntüye yenik düştü.
- The girl was overcome with grief.
O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
- She seemed to be wallowing in her grief instead of trying to recover from the disaster.