Biz bir tilki yakalamak için bir tuzak kurduk.
- We set a trap to catch a fox.
Biz aslanı canlı yakalamak zorundayız.
- We've got to catch the lion alive.
Tom'a yetişmek için koşmak zorunda kaldım.
- I had to run to catch up with Tom.
Tom Mary'ye yetişmek için deli gibi koştu.
- Tom ran like crazy to catch up with Mary.
Adam beni yakamdan yakalamaya çalıştı.
- The man tried to catch hold of me by the collar.
Biz bir tilki yakalamak için bir tuzak kurduk.
- We set a trap to catch a fox.
Erkek kardeşine yetişmek için koştu.
- He ran to catch up to his brother.
Karım üşütmeye eğilimli.
- My wife is liable to catch a cold.
O, soğuk algınlığına kolayca yakalanır.
- She catches colds easily.
O, soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla odadan ayrılmaya cesaret edemiyor.
- She doesn't dare leave the room for fear she should catch cold.
Hayvanı yakalamak için bir tuzak kurdu.
- He set a trap to catch the animal.
Hamam böceklerini yakalamak için tuzaklar kurduk.
- We set out traps for catching cockroaches.
Bir soğuk algınlığına yakalanmak kolaydır.
- It's easy to catch a cold.
O, soğuk algınlığına yakalanmaktan korkuyordu.
- She was afraid to catch a cold.
Tom onlardan birinden her zaman soğuk algınlığı kapmaktan korktuğu için çocukların etrafında olmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like being around children because he's always afraid of catching a cold from one of them.
Soğuk algınlığını kapmak istemiyorum.
- I don't want to catch your cold.
İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurtlamaz, pulluğu çekmek için çok zayıf, tavşanları yakalamak için yeterince hızlı koşamaz.
- Man is the only creature that consumes without producing. He does not give milk, he does not lay eggs, he is too weak to pull the plough, he cannot run fast enough to catch rabbits.
O, dikkat çekmek için puantiyeli elbise giyer.
- She wears dotted gowns to catch attention.
Gribe yakalanmayacağımdan emin olmak istiyorum.
- I want to make sure that I don't catch the flu.
Tom onlardan birinden her zaman soğuk algınlığı kapmaktan korktuğu için çocukların etrafında olmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like being around children because he's always afraid of catching a cold from one of them.
Onun konuştuğu her sözü anlamak için öne doğru eğildim.
- I leaned forward, eager to catch every word he spoke.
Sally iki haftadır okulda yok, bu yüzden sınıfa yetişmek için çok sıkı çalışmak zorunda.
- Sally was absent from school for two weeks, so she has to work hard to catch up with her class.
Tom çok çalışmak ve sınıfındaki diğer öğrencilere yetişmek zorunda.
- Tom has to study hard and catch up with the other students in his class.
Son kez balık tutmaya gittiğinde bir şey yakaladın mı?
- Did you catch anything the last time you went fishing?
Tom balık tutmaya gitti, ama bir şey yakalamadı.
- Tom went fishing, but didn't catch anything.
He caught the last three innings.
The catch of the perpetrator was the product of a year of police work.
He's a good catch.
I bent over to see under the table and got a catch in my side.
Good catch. I never would have remembered that.
She installed a sturdy catch to keep her cabinets closed tight.
The catch amounted to five tons of swordfish.
When the program catches an exception, this is recorded in the log file.
Fourteene miles Northward from the river Powhatan, is the river Pamaunke, which is navigable 60 or 70 myles, but with Catches and small Barkes 30 or 40 myles farther.
You've really caught his determination in this sketch.
The fishermen took pictures of their catch.
Be careful, that's a catch question.
Had Nancy got caught with a child? If so she would destroy her parent's dreams for her.
The enormous scarf did catch my eye.
There was a catch in his voice when he spoke his father's name.
Nice catch!.
intransitive To serve well or poorly for catching, especially for catching fish.
The kids love to play catch.
... because it catches fire so easily. ...
... catches up, the change is going to be ...