O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.
- He works hard so that he can study abroad.
Teneke kutuyu atmadan önce ezin.
- Crush the can before you throw it away.
Teneke kutuyu açacak bir şeyim yok.
- I have nothing to open the can with.
Tom'a yardım edebilmek için her şeyi yapıyorum.
- I'm doing everything I can to help Tom.
Taşıyabildiğin kadar çok kutu getir.
- Bring as many boxes as you can carry.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
Çok fazla fasulye yedim ve şimdi popom ötmeyi durduramıyor.
- I ate too many beans and now my backside cannot stop singing.
Bazen bir konserve açacağı olarak makas kullanırım.
- I sometimes use scissors as a can opener.
Tom elektrikli konserve açacağını çalıştıramadı.
- Tom wasn't able to get the electric can opener to work.
Gözlerin kapalı yürüyebiliyor musun?
- Can you walk with your eyes closed?
Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?
- Can you see that mountain with the snow-covered peak?
Porto Rikolular ABD vatandaşıdırlar ama federal seçimlerde oy kullanamazlar.
- Puerto Ricans are U.S. citizens but cannot vote in federal elections.
ABD, Kanada ile komşudur.
- The United States borders Canada.
Her kovanda sadece bir kraliçe olabilir.
- In each beehive there can only be one queen.
Ken'i kovamıyorum. O iyi bir işçi.
- I cannot fire Ken. He's a good worker.
Tom'u kovmaktan daha iyi bir şey istemiyorum ama bunu yapamıyorum.
- I'd like nothing better than to fire Tom, but I can't do that.
Bunu yapabilmemin tek yolunun Tom'u bana yardım ettirmek olduğunu anladım.
- I've figured out that the only way I can do this is to get Tom to help me.
Sana ödeme yapabilmemin başka bir yolu var mı?
- Is there any other way I can pay you?
Şarkıcıyı hapishaneye koyabilirsin, ama şarkıyı değil.
- You can cage the singer but not the song.
Eğer kefalet ödeyemezsen hapishanede kalmak zorunda kalacaksın.
- If you can't make bail, you'll have to stay in jail.
Dün çöp tenekesinden yemek yiyen bir adam gördüm.
- I saw a man yesterday eating from a garbage can.
Tom, teneke düdüğü çok iyi çalamaz.
- Tom can't play the tin whistle very well.
Ödünç alabileceğim bir benzin bidonun var mı?
- Do you have a gas can I can borrow?
Benzin bidonlarımızdan biri kayıp.
- One of our gas cans is missing.
Armutlar bu fabrikada konservelenir.
- Pears are canned in this factory.
Toptan konserve ürünler alırım.
- I buy canned goods in bulk.
Tom, çöp tenekesinin yanında bir silah buldu.
- Tom found a gun near the garbage can.
Fadıl çöp tenekesini evden çıkardı.
- Fadil dragged the garbage can out of the house.
Konserve açacağının nerede olduğunu biliyor musun?
- Do you know where the can opener is?
Konserve açacağı olan biri var mı?
- Does anybody have a can opener?
Güneş tutulmaları tam ya da bölümlü olabilir.
- Lunar eclipses can be total or partial.
İstakoz ciğeri toksik olabilir, onu yememek en iyisidir.
- Lobster tomalley can be toxic and it's best not to eat it.
Armutlar bu fabrikada konservelenir.
- Pears are canned in this factory.
Can I use your pen?.
He canned the whole project because he thought it would fail.
The boss canned him for speaking out.
Can you remember your fifth birthday?.
They spent August canning fruit and vegetables.
Can your gob.
I can do without your moaning all the time. I've got enough problems as it is!.
Can it, you two! I'm trying to work.
Douglas Oelschlager was the can man, bringing up extinguishers.
He hits a can of corn to left.
Calling her the greatest person who ever lived would definitely open a can of worms.
If I give her a promotion which she doesn't deserve, it will open up a whole can of worms with the other employees.
Can you tell us how you will motivate your students to learn?.
O Christmas Tree! O Christmas Tree! Much pleasure thou can'st give me.
I can't quite get it to work.
You can't enter the hall without a ticket.
I can't help crying whenever I see Romeo and Juliet.
I can't wait for that party on Friday.
They can't've seen us yet or they would have come over to say hello.
It is important to approach each day with a smile on your face and a can-do attitude.
See.
The fish factory cans the sardines and mackerel.
Canst thou show me the way?.
You can run but you can't hide.
So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning.
- İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.
The spirit of Satan reawakens.
- İblisin ruhu yeniden canlanıyor.
No, my dear, you had better go on horseback.
- Hayır, canım, atla gitsen iyi olur.
Would you get me a cup of coffee? With pleasure, my dear.
- Bana bir fincan kahve getirir misin? Memnuniyetle, canım.
They are longing for city life.
- Onlar şehir hayatına can atıyorlar.
He gave up his life for his country.
- Ülkesi için canından vazgeçti.
Dan's heart stopped but doctors managed to revive him.
- Dan'in kalbi durdu ama doktorlar onu canlandırmayı başardılar.
I'll take you wherever you want to go and buy you whatever your heart desires.
- Gitmek istediğin her yere seni götüreceğim ve canının istediği her şeyi sana alacağım.
Is something wrong, darling?
- Bir şey mi yanlış, canım?
Dad. Yes, darling. I think that Mom... I think that Mom is having an affair.
- Baba. Evet canım. Sanırım annem ... Sanırım annemin bir ilişkisi var.
He put all his heart and soul into it.
- O canı gönülden yaptı.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
A building, before it can be constructed, has to be visualized hundreds of times in the mind of an architect.
- Bir yapının inşa edilebilmesinden önce mimarın zihninde yüzlerce kez canlandırılması gerekir.
Tom didn't expect Mary to be so friendly.
- Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
The inhabitants of the island are friendly.
- Adanın sakinleri cana yakındır.
Tom was boring, but Mary wasn't.
- Tom can sıkıcıydı, ancak Mary değildi.
It's really very annoying.
- Bu gerçekten can sıkıcı.
You are really annoying.
- Gerçekten can sıkıcısın.
It was really embarrassing.
- O gerçekten can sıkıcıydı.
It's an embarrassing question.
- O, can sıkıcı bir soru.
They are weary of their tedious work.
- Onlar can sıkıcı işlerinden dolayı bitkindiler.
My friends always say I'm too calm, but my family always says I'm too annoying.
- Arkadaşlarım her zaman benim sakin olduğumu söyler fakat ailem her zaman can sıkıcı olduğumu söyler.
It's annoying when people make out at work.
- İnsanlar iş yerlerinde cinsel ilişkide bulunduğunda, bu can sıkıcıdır.
He has an irksome personality.
- Onun can sıkıcı bir kişiliği var.
That type of person is dull.
- O tip bir kişi can sıkıcıdır.
Your friend is tiresome.
- Arkadaşın can sıkıcı.
Why are women such bothersome creatures?
- Kadınlar niçin böyle can sıkıcı varlıklardır.
At times, he suffered from a painful headache.
- Zaman zaman can sıkıcı baş ağrısı çekti.
It's painful to be rejected.
- Reddedilmek can sıkıcı.
... have a flexible schedule so you can have hours that work for you. ...
... that you can continue to build awesome apps. ...