O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.
- He works hard so that he can study abroad.
Teneke kutu içinde altı tane balık var.
- There are six fish inside the tin can.
Teneke kutuyu atmadan önce ezin.
- Crush the can before you throw it away.
Tom'a yardım edebilmek için her şeyi yapıyorum.
- I'm doing everything I can to help Tom.
Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.
- They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.
O, caddedeki teneke kutuları topladı.
- He picked up cans in the street.
Çok fazla fasulye yedim ve şimdi popom ötmeyi durduramıyor.
- I ate too many beans and now my backside cannot stop singing.
Bazen bir konserve açacağı olarak makas kullanırım.
- I sometimes use scissors as a can opener.
Yeni konserve açacağım eskisinden daha sağlam, böylece umarım bezelyelerime kavuşmak artık 2 dakikamı almayacak.
- My new can opener is sturdier than the old one, so hopefully it won't take 2 minutes to get at my beans anymore.
Televizyonu kapatabilirmiyim?
- Can I turn off the TV?
Kredini bir yılda kapatabilir misin?
- Can you pay off your loans in a year?
Ben onun ABD vatandaşlığından vazgeçtiğine inanamıyorum.
- I can't believe he renounced his U.S. citizenship.
ABD, Kanada ile komşudur.
- The United States borders Canada.
Burçlar kuşağının on iki burcu şunlardır: Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık.
- The twelve signs of the Zodiac are: Aries, Taurus, Gemini, Cancer, Leo, Virgo, Libra, Scorpio, Sagittarius, Capricorn, Aquarius and Pisces.
Ken'i kovamıyorum. O iyi bir işçi.
- I cannot fire Ken. He's a good worker.
Tom'u kovmaktan daha iyi bir şey istemiyorum ama bunu yapamıyorum.
- I'd like nothing better than to fire Tom, but I can't do that.
O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor.
- He works hard so that he can study abroad.
Bunu yapabilmemin tek yolunun Tom'u bana yardım ettirmek olduğunu anladım.
- I've figured out that the only way I can do this is to get Tom to help me.
Eğer kefalet ödeyemezsen hapishanede kalmak zorunda kalacaksın.
- If you can't make bail, you'll have to stay in jail.
Şarkıcıyı hapishaneye koyabilirsin, ama şarkıyı değil.
- You can cage the singer but not the song.
Çöp tenekesini incelediğini gördüğüm çocuk dört gündür bir şey yemediği söyledi.
- The boy I saw searching through the garbage can said that he had not eaten anything for four days.
O, caddedeki teneke kutuları topladı.
- He picked up cans in the street.
Benzin bidonlarımızdan biri kayıp.
- One of our gas cans is missing.
Ödünç alabileceğim bir benzin bidonun var mı?
- Do you have a gas can I can borrow?
Toptan konserve ürünler alırım.
- I buy canned goods in bulk.
Tom her gün konserve ton balığı yediği için civa zehirlenmesi oldu.
- Tom got mercury poisoning because he ate canned tuna every day.
Çöp tenekesini incelediğini gördüğüm çocuk dört gündür bir şey yemediği söyledi.
- The boy I saw searching through the garbage can said that he had not eaten anything for four days.
Tom, çöp tenekesinin yanında bir silah buldu.
- Tom found a gun near the garbage can.
Bazen bir konserve açacağı olarak makas kullanırım.
- I sometimes use scissors as a can opener.
Yeni konserve açacağım eskisinden daha sağlam, böylece umarım bezelyelerime kavuşmak artık 2 dakikamı almayacak.
- My new can opener is sturdier than the old one, so hopefully it won't take 2 minutes to get at my beans anymore.
Güneş tutulmaları tam ya da bölümlü olabilir.
- Lunar eclipses can be total or partial.
Çatısız duvarlar olabilir ama duvarlar olmadan çatı olmaz.
- There can be walls without a roof, but no roof without walls.
Armutlar bu fabrikada konservelenir.
- Pears are canned in this factory.
Can I use your pen?.
He canned the whole project because he thought it would fail.
The boss canned him for speaking out.
Can you remember your fifth birthday?.
They spent August canning fruit and vegetables.
Can your gob.
I can do without your moaning all the time. I've got enough problems as it is!.
Can it, you two! I'm trying to work.
Douglas Oelschlager was the can man, bringing up extinguishers.
He hits a can of corn to left.
Calling her the greatest person who ever lived would definitely open a can of worms.
If I give her a promotion which she doesn't deserve, it will open up a whole can of worms with the other employees.
Can you tell us how you will motivate your students to learn?.
O Christmas Tree! O Christmas Tree! Much pleasure thou can'st give me.
I can't quite get it to work.
You can't enter the hall without a ticket.
I can't help crying whenever I see Romeo and Juliet.
I can't wait for that party on Friday.
They can't've seen us yet or they would have come over to say hello.
It is important to approach each day with a smile on your face and a can-do attitude.
See.
The fish factory cans the sardines and mackerel.
Canst thou show me the way?.
You can run but you can't hide.
The spirit of Satan reawakens.
- İblisin ruhu yeniden canlanıyor.
The spirit of the demon reawakens.
- Şeytanın ruhu yeniden canlanıyor.
No, my dear, you had better go on horseback.
- Hayır, canım, atla gitsen iyi olur.
He was my dear friend.
- O benim can dostumdu.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
He saved the child at the risk of his own life.
- Kendi canını tehlikeye atarak çocuğu kurtardı.
He put all his heart and soul into it.
- O canı gönülden yaptı.
Dan's heart stopped but doctors managed to revive him.
- Dan'in kalbi durdu ama doktorlar onu canlandırmayı başardılar.
I call my sweetheart darling.
- Ben canım sevgilimi ararım.
Is something wrong, darling?
- Bir şey mi yanlış, canım?
He put all his heart and soul into it.
- O canı gönülden yaptı.
Health and vitality are important for long life.
- Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
A building, before it can be constructed, has to be visualized hundreds of times in the mind of an architect.
- Bir yapının inşa edilebilmesinden önce mimarın zihninde yüzlerce kez canlandırılması gerekir.
My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
- Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
Tom is still just as friendly as he used to be.
- Tom hâlâ tamamen eskisi kadar arkadaş canlısı.
Tom was boring, but Mary wasn't.
- Tom can sıkıcıydı, ancak Mary değildi.
My friends always say I'm too calm, but my family always says I'm too annoying.
- Arkadaşlarım her zaman benim sakin olduğumu söyler fakat ailem her zaman can sıkıcı olduğumu söyler.
It's really very annoying.
- Bu gerçekten can sıkıcı.
Something embarrassing happened last week.
- Geçen hafta can sıkıcı bir şey oldu.
It's an embarrassing question.
- O, can sıkıcı bir soru.
They are weary of their tedious work.
- Onlar can sıkıcı işlerinden dolayı bitkindiler.
My parents keep arguing about stupid things. It's so annoying!
- Ailem aptal şeyler hakkında tartışmayı sürdürüyor. Bu çok can sıkıcı!
My friends always say I'm too calm, but my family always says I'm too annoying.
- Arkadaşlarım her zaman benim sakin olduğumu söyler fakat ailem her zaman can sıkıcı olduğumu söyler.
He has an irksome personality.
- Onun can sıkıcı bir kişiliği var.
That type of person is dull.
- O tip bir kişi can sıkıcıdır.
Your friend is tiresome.
- Arkadaşın can sıkıcı.
Why are women such bothersome creatures?
- Kadınlar niçin böyle can sıkıcı varlıklardır.
It's painful to be rejected.
- Reddedilmek can sıkıcı.
The truth can be more painful than a lie.
- Gerçek bir yalandan daha can sıkıcı olabilir.
... tax rates than somebody who makes a lot less. You can ship jobs overseas and get tax breaks ...
... still trust physical locks, you can put it under lock and key, too. ...