Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

butünüyle

listen to the pronunciation of butünüyle
Türkçe - İngilizce

butünüyle teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

bütünüyle
totally

That's totally unfair. - O bütünüyle adil değil.

I said hello to Debby but she totally ignored me. - Debby'ye merhaba dedim fakat o beni bütünüyle görmezlikten geldi.

bütünüyle
entirely

You're not entirely wrong. - Sen bütünüyle hatalı değilsin.

Sami is still not entirely satisfied. - Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.

bütünüyle
quite

I've never seen anything quite like this. - Bütünüyle bunun gibi bir şey hiç görmedim.

It's not quite right. - Bu bütünüyle doğru değil.

bütünüyle
flat
bütünüyle
in large
bütünüyle
at large
bütünüyle
clear
bütünüyle
fully
bütünüyle
completely

I'm completely serious. - Ben bütünüyle ciddiyim.

This is completely my fault. - Bu bütünüyle benim hatam.

bütünüyle
all

This is all a terrible mistake. - Bu bütünüyle korkunç bir hata.

How could you leave a four-year-old child all alone? - Sen bir dört yaşında çocuğu bütünüyle yalnız nasıl bırakabildin?

bütünüyle
up to the hilt
bütünüyle
bang
bütünüyle
all, entirely, completely, fully, clean, clear
bütünüyle
hollow
bütünüyle
en bloc
bütünüyle
at full length
bütünüyle
in depth
bütünüyle
bodily
bütünüyle
purely
bütünüyle
(Konuşma Dili) from head to toe
bütünüyle
wholly
bütünüyle
(Ticaret) in toto
bütünüyle
utterly
bütünüyle
(Konuşma Dili) from head to foot
bütünüyle
altogether
bütünüyle
in its totality
bütünüyle
sheer
bütünüyle
outright
bütünüyle
out

You totally freaked him out. - Sen bütünüyle onu dehşete düşürdün.

Tom totally freaked out. - Tom bütünüyle kontrolünü kaybetmiş.

bütünüyle
clean
bütünüyle
intoto
bütünüyle
gross
bütün
entire

We spent the entire day on the beach. - Bütün günü plajda geçirdik.

Working together, they cleaned the entire house in no time. - Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.

bütün
all

All the flowers in the garden are yellow. - Bahçedeki bütün çiçekler sarı.

If it rains tomorrow, I will stay at home all day. - Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.

bütün
whole

I spent the whole afternoon chatting with friends. - Bütün öğleden sonrayı arkadaşlarla sohbet ederek geçirdim.

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

bütün
{s} complete

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.

Having worked on the farm all day long, he was completely tired out. - Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.

bütün
utter
bütün
{i} gross

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün çocukluk dişlerini bu kibrit kutusunda mı biriktirdin? Bu iğrenç!

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün bebek dişlerini bu kibrit kutusunda biriktirdin mi? Bu iğrenç!

bütün
the total
bütün
pan

The whole city is in panic. - Bütün şehir panik içinde.

bütün
intact
bütün
every

Everyone in the class is here today. - Bugün bütün sınıf burada.

I have read every book in the library. - Kütüphanede bütün kitapları okudum.

bütün
out-and-out
bütün
monolith
bütün
grand

My grandmother told me about her whole life. - Büyükannem kendisinin bütün hayatını bana anlattı.

Grandmother died, leaving the whole family stunned. - Büyükanne bütün aileyi buz kesilmiş bırakarak öldü.

bütün
continuum
bütün
overall
bütün
thorough
bütün
full

All the hotels in town are full. - Şehirdeki bütün oteller dolu.

My whole day was full of surprises. - Bütün günüm sürprizlerle doluydu.

bütün
all-out
bütün
entirely

Sami is still not entirely satisfied. - Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.

You're not entirely wrong. - Sen bütünüyle hatalı değilsin.

bütün
sum total
bütün
integral
bütün
integrate
bütün
omni-
bütün
entirety

We need to view this in its entirety. - Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor.

Examine the question in its entirety. - Soruyu bütünü ile inceleyin.

bütün
all the
bütün
total

A totally ordered set is often called a chain. - Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.

Have you been totally honest with me? - Bana karşı bütünüyle dürüst müydün?

bütün
aggregate
bütün
holo-
bu tüzük Üye Devletlerde bütünüyle bağlayıcıdır ve doğrudan uygulanır
(Hukuk) this Regulation shall be binding in its entirety and directly applicable in the Member States
bütün
out and out
bütün
totality
bütün
(a) whole, (a) totality
bütün
total, sum
bütün
whole, entire, total; all
bütün
clear
bütün
unbroken
bütün
round

It is warm there all the year round. - Orada hava bütün yıl boyu sıcak.

He works hard all the year round. - Bütün yıl çok sıkı çalışır.

bütün
solid
bütün
undivided
bütün
(before plural form) all
bütün
omni
bütün
all over the

Our trading companies do business all over the world. - Ticari şirketlerimiz bütün dünyada işlerini yaparlar.

The life of Lincoln is read by children all over the world. - Lincoln'un hayatı bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.

bütün
one and only
bütün
whole, entire, total, complete
bütün
holo
bütün
large (bill, money)
bütün
complement
bütün
all out
bütün
unbroken, undivided
bütün
the whole

Will he eat the whole cake? - Bütün pastayı yiyecek mi?

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

bütün
sheer
bütün
allout
bütün
outright
bütün
teetotal
bütün
integer
bütün
aipha
bütün
monolithic
bütün
{i} ensemble
Türkçe - Türkçe

butünüyle teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

bütünüyle
(Osmanlı Dönemi) bitamâmihâ
Bütün
pan
bütün
Eksiksiz, tam; parçalanmamış
bütün
Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi, bütünü
bütün
Birlik, tamlık: "Şiirde bir bütünün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında birtakım aralıklar kabul eder."- O. V. Kanık
bütün
Birlik, tamlık
bütün
Parçalanmamış
bütün
Eksiksiz, tam: "Güller bütün güller bu sabah / Bir ağızdan şarkı söyler gibi açıyor her bahçede."- N. Cumalı. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi: "Bütün civar köylerde onu sevmeyen yoktu."- Y. K. Karaosmanoğlu
bütün
Ufaklık, bozukluk olmayan (para)
butünüyle