Mary Tom'dan ayrılır ayrılmaz John bir demet gülle onun ön kapısındaydı.
- No sooner had Mary broken up with Tom than John was at her front door with a bunch of roses.
Tom silahını garajdaki bir demet yağlı paçavranın altına sakladı.
- Tom hid the gun under a bunch of oily rags in his garage.
Markette meyve için üç elma ve iki salkım üzüm aldım.
- I bought three apples and two bunches of grapes for dessert at the market.
Tom bir salkım üzüm aldı ve onları yedim.
- Tom bought a bunch of grapes and I ate them.
Bir grup insan bana orada yemek yemememi söyledi.
- A bunch of people told me not to eat there.
Bir grup insanın bizimle birlikte su kayağına gideceğini düşünmüştüm. Fakat kesinlikle başka hiç kimse gelmedi.
- I thought a bunch of people would go water skiing with us, but absolutely no one else showed up.
Ikinci el araba satıcısı adamlar tanınmış bir çetedir.
- Used car salesmen are a disreputable bunch.
a bunch of trouble.
A bunch of them went down to the field.
When we had examined this last find, Lord Godalming and Quincey Morris taking accurate notes of the various addresses of the houses in the East and the South, took with them the keys in a great bunch, and set out to destroy the boxes in these places.