I was born in Italy, therefore I am very handsome.
- İtalya'da doğdum, bu nedenle çok yakışıklıyım.
Every rare thing is expensive, besides a cheap horse is rare, therefore a cheap horse is expensive.
- Her nadir şey pahalıdır, ayrıca ucuz bir at enderdir, bu nedenle ucuz at pahalıdır.
By the way, how many kids are going?
- Bu arada, kaç çocuk gidiyor?
By the way, how many of you keep a diary?
- Bu arada, kaç taneniz bir günlük tutuyor?
Meat is expensive nowadays.
- Et bu günlerde pahalı.
I don't know what Tom watches nowadays.
- Tom'un bu günlerde ne izlediğini bilmiyorum.
I would therefore like to draw attention to the Report of the Committee on Invisible Members of Parliament.
- Bu sebeple, Komite'nin Parlamento'nun Görünmez Üyeleri hakkındaki raporuna dikkat çekmek isterim.
This time is going to be different.
- Bu kez farklı olacak.
I don't know if we can help Tom this time.
- Bu kez Tom'a yardım edip edemeyeceğimizi bilmiyorum.
I can't make it this time.
- Bu sefer onu yapamam.
Jack is bound to succeed this time.
- Jack bu sefer kesin başaracak.
For this reason, no one can blame Tom.
- Bu nedenle, Tom'u hiç kimse suçlayamaz.
For this reason, I cannot go with you.
- Bu nedenle, seninle gidemem.
It is for this reason that he left school.
- O bu yüzden okulu bıraktı.
He fell ill, and therefore he gave up going abroad.
- O hastalandı, ve bu yüzden yurt dışına gitmekten vazgeçti.
History books write that after the Mongol invasion of Baghdad, many books were thrown into the Tigris River and therefore the colour of the river turned blue with the ink of books.
- Tarih kitapları Moğolların Bağdat'ı işgalinden sonra birçok kitabın Dicle Nehri'ne atıldığını ve bu yüzden nehrin renginin kitapların mürekkebiyle maviye döndüğünü yazıyor.
Meanwhile, you can stay with us.
- Bu arada, bizimle kalabilirsin.
Meanwhile, time is running out.
- Bu arada, zaman tükeniyor.
Many women pursue higher education and careers, thus delaying marriage and childbirth.
- Birçok kadın yüksek öğretime ve kariyere devam ediyor, bu nedenle evlilik ve doğum gecikiyor.
Thus fought the Okinawan people.
- Bu nedenle Okinava insanları savaştı.
Hand it over. That's all you've got?
- Ver onu. Sahip olduğunun hepsi bu kadar mı?
Can a two-year-old boy run that fast?
- İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi?
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
That's why I like you.
- İşte seni bu yüzden seviyorum.
That's why I don't understand.
- İşte bu yüzden anlamıyorum.
I do not know what to do in such cases.
- Bu gibi durumlarda ne yapacağımı bilmiyorum.
I'm a high school graduate so I am that much able to answer high school problems and such.
- Ben lise mezunuyum yani ben lise problemlerini ve bu gibi şeyleri cevaplayabilirim.
What would you like to do in the meantime?
- Bu arada ne yapmak istersiniz?
So, what do we do in the meantime?
- Öyleyse, bu arada ne yaparız?
Incidentally, I have to tell you something.
- Bu arada sana bir şey söylemek zorundayım.
He gone, Mary remained thus alone in this sentence.
- O gitti, bu yüzden Mary bu cümlede yalnız kaldı.
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
- Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
Uranus tilts over so far on its axis that it rotates on its side. Because of this, its poles are sometimes pointed almost directly at the Sun.
- Uranüs, ekseninde çok fazla yana yatar öyle ki yan tarafı etrafında döner. Bu yüzden, kutupları bazen neredeyse direk güneşi işaret eder.
She is an adult, so you should treat her accordingly.
- O bir yetişkin, bu yüzden ona ona uygun davranmalısın.
That's why I share this news.
- Bu nedenle bu haberi paylaşıyorum.
That's why I didn't tell you.
- Bu nedenle sana söylemedim.
Is it this hot every day?
- Her gün bu kadar sıcak mı?
She'd never been this frightened before.
- O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.
I believe that's it for now.
- Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.
That's it. I've done everything I can.
- Bu kadar. Yapabileceğim her şeyi yaptım.
Why do you always ask so many questions?
- Neden her zaman bu kadar çok soru soruyorsun?
I never for a moment imagined that I'd be able to meet so many famous people.
- Bu kadar çok ünlü insanlarla tanışabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.
I have nothing to say in this regard.
- Bu konuda söyleyecek hiç bir şeyim yok.
Such toys have a bad influence on children.
- Bu tür oyuncakların çocuklar üzerinde kötü bir etkisi var.
Read such books as can be easily understood.
- Kolayca anlaşılabilir olduğu için bu tür kitapları okuyun.
I hereby declare the opening of the Olympic Games.
- Bu vesile ile Olimpiyat Oyunlarının açılışını ilan ediyorum.
The word is frequently used in this sense.
- Sözcük sık sık bu anlamda kullanılır.
I got up an hour ago and in the meantime I've brushed my teeth, washed and shaved myself and done my morning gymnastics.
- Ben bir saat önce kalktım ve bu arada dişlerimi fırçaladım ve tıraş oldum ve sabah cimnastiğimi yaptım.
So, what do we do in the meantime?
- Öyleyse, bu arada ne yaparız?
I don't know what Tom does nowadays.
- Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
I'm very busy at this time.
- Bu aralar çok meşgulüm.
They have no right to be here at this time.
- Bu aralar onların burada olmaya hakkı yok.
I don't know what Tom does nowadays.
- Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
The baby is growing teeth now.
- Bebek diş çıkarıyor bu aralar.
I don't think this was such a good idea.
- Bunun bu denli iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.
We're on pretty shaky ground as it is.
- Biz bu durumda oldukça sallantılı bir zemin üzerindeydik.
I wish I could go with you, but as it is, I can't.
- Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
I've never had such a large sum of money.
- Ben hiç bu kadar büyük bir paraya sahip olmadım.
Why did you buy such an expensive dictionary?
- Neden bu kadar pahalı bir sözlük aldın?
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
How did you get that much money?
- Bu kadar çok parayı nasıl kazandın?
I will side with you just this once.
- Sadece bu kez yanında olacağım.
I want a wife and children, and so I need a house.
- Bir eş ve çocuk istiyorum ve bu nedenle bana bir ev lazım.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
We want to re-tile our terrace and therefore removed the tiles with a power hammer yesterday.
- Terasımızı yeniden döşemek istiyoruz ve bu nedenle dün bir çekiçle fayansları çıkardık.
He was born in England, and therefore speaks English.
- İngiltere'de doğmuş ve bu nedenle İngilizce konuşuyor.
That being the case, he had little to say.
- Bu nedenle, onun söyleyecek çok az şeyi vardı.
Everybody makes mistakes. That's why they put erasers on pencils.
- Herkes hatalar yapar, bu sebeple onlar kurşun kalemlere silgiler koyarlar.
In this way, the students of the University have the opportunity to expand their cultural horizons.
- Üniversitedeki öğrencilerin bu şekilde kültürel ufuklarını genişletme olanağı var.
If you combine them in this way, you get a 14 port USB hub.
- Bunları bu şekilde birleştirirsen; 14 girişli bir USB çoklayıcı elde edersin.
What can I do in the meantime?
- Bu arada ne yapabilirim?
I got up an hour ago and in the meantime I've brushed my teeth, washed and shaved myself and done my morning gymnastics.
- Ben bir saat önce kalktım ve bu arada dişlerimi fırçaladım ve tıraş oldum ve sabah cimnastiğimi yaptım.
I've been spending a lot of time studying for IT certifications recently.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
The rule doesn't apply in this case.
- Kural bu durumda geçerli değil.
You're wrong in this case.
- Bu durumda yanılıyorsunuz.
Will you stay at home tonight?
- Bu gece evde mi kalacaksın?
I'll burn the midnight oil tonight.
- Bu gece geç vakte kadar çalışacağım.
I don't want this night to end.
- Bu gecenin bitmesini istemiyorum.
This night belongs to the fireflies and the bats—and the werewolves.
- Bu gece ateşböcekleri ve yarasalar ve kurtadamlara aittir.
This day will go down in history.
- Bu gün tarihe geçecek.
In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
- Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
I can't eat this much food.
- Bu kadar fazla yemek yiyemem.
My place isn't usually this much of a mess.
- Benim yerim genellikle bu kadar karmaşa değil.
Never ever do it like this again!
- Bunu bir daha asla bu şekilde yapma!
You never used to treat me like this.
- Bana asla bu şekilde davranmazdın.
I've always done it that way.
- Bunu her zaman bu şekilde yaptım.
I don't think people actually say it that way anymore.
- İnsanların artık gerçekten bu şekilde söylediklerini sanmıyorum.
I've worn out two pairs of shoes this year.
- Bu yıl iki çift ayakkabı eskittim.
There will be an economic crisis at the end of this year.
- Bu yılın sonunda bir ekonomik kriz olacak.
The accident happened in this manner.
- Kaza bu şekilde oldu.
Among other things, I don't know the recent members, nor their new songs at all.
- Bu arada ben son üyeleri, ne de onların yeni şarkılarını biliyorum.
I noticed, among other things, that he was drunk.
- Bu arada onun sarhoş olduğunu fark ettim.
The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
- Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
Kuniko has never drunk so much before in her life.
- Kuniko hayatında daha önce hiç bu kadar çok içmedi.
I wish my leg didn't hurt so much.
- Keşke bacağım bu kadar çok acımasa.
I fall behind him in this respect.
- Bu konuda onun gerisinde kaldım.
All right, what's this about?
- Pekala, bu ne hakkında?
Oh wow! What's this, you're having lunch without me!
- Vay canına! Bu nedir, bensiz öğle yemeği yiyorsun!
Just this once, I'll make an exception.
- Sadece bu seferlik bir istisna yapacağım.
I will lend you money just this once.
- Sadece bu sefer sana ödünç para vereceğim.
You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
- Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
From this aspect, therefore, the whole of economics can be reduced to a single lesson, and that lesson can be reduced to a single sentence.