Four metres of this material cost nine francs; therefore, two metres cost four and a half francs.
- Bu malzemenin dört metresi dokuz franka mal oluyor; Bu nedenle, iki metresi dört buçuk frank mal olur.
Every rare thing is expensive, besides a cheap horse is rare, therefore a cheap horse is expensive.
- Her nadir şey pahalıdır, ayrıca ucuz bir at enderdir, bu nedenle ucuz at pahalıdır.
By the way, how many of you keep diaries?
- Bu arada kaç taneniz günlükler tutuyor?
By the way, how many kids are going?
- Bu arada, kaç çocuk gidiyor?
What's Tom up to nowadays?
- Tom bu günlerde ne iş yapıyor?
I don't know what Tom watches nowadays.
- Tom'un bu günlerde ne izlediğini bilmiyorum.
I would therefore like to draw attention to the Report of the Committee on Invisible Members of Parliament.
- Bu sebeple, Komite'nin Parlamento'nun Görünmez Üyeleri hakkındaki raporuna dikkat çekmek isterim.
I don't know if we can help Tom this time.
- Bu kez Tom'a yardım edip edemeyeceğimizi bilmiyorum.
This time is going to be different.
- Bu kez farklı olacak.
Jack is bound to succeed this time.
- Jack bu sefer kesin başaracak.
This time Bob is likely to win.
- Bu sefer Bob muhtemelen kazanacak.
For this reason, I cannot go with you.
- Bu nedenle, seninle gidemem.
For this reason I cannot agree with you.
- Bu nedenle seninle aynı düşüncede değilim.
It is for this reason that he left school.
- O bu yüzden okulu bıraktı.
He has a beard, and therefore he doesn't need to shave.
- Sakalı var ve bu yüzden traş olmaya ihtiyaç duymaz.
He fell ill, and therefore he gave up going abroad.
- O hastalandı, ve bu yüzden yurt dışına gitmekten vazgeçti.
Meanwhile, I want to draw your attention to a point.
- Bu arada, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Meanwhile, you can stay with us.
- Bu arada, bizimle kalabilirsin.
Many women pursue higher education and careers, thus delaying marriage and childbirth.
- Birçok kadın yüksek öğretime ve kariyere devam ediyor, bu nedenle evlilik ve doğum gecikiyor.
Thus fought the Okinawan people.
- Bu nedenle Okinava insanları savaştı.
That's enough for today!
- Bugünlük bu kadar yeter.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
That's why I came here.
- İşte bu yüzden buraya geldim.
I had a bad headache. That's why I went to bed early.
- Başım çok kötü ağrıyordu. Bu yüzden erken yattım.
Such incidents are quite common.
- Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
I do not know what to do in such cases.
- Bu gibi durumlarda ne yapacağımı bilmiyorum.
So, what do we do in the meantime?
- Öyleyse, bu arada ne yaparız?
What would you like to do in the meantime?
- Bu arada ne yapmak istersiniz?
Incidentally, I have to tell you something.
- Bu arada sana bir şey söylemek zorundayım.
He gone, Mary remained thus alone in this sentence.
- O gitti, bu yüzden Mary bu cümlede yalnız kaldı.
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
- Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
Uranus tilts over so far on its axis that it rotates on its side. Because of this, its poles are sometimes pointed almost directly at the Sun.
- Uranüs, ekseninde çok fazla yana yatar öyle ki yan tarafı etrafında döner. Bu yüzden, kutupları bazen neredeyse direk güneşi işaret eder.
She is an adult, so you should treat her accordingly.
- O bir yetişkin, bu yüzden ona ona uygun davranmalısın.
He is honest. That's why I like him.
- O dürüst. Bu nedenle onu beğenirim.
That's why I didn't tell you.
- Bu nedenle sana söylemedim.
Hearing this song after so long really brings back the old times.
- Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
Never be this late again.
- Asla tekrar bu kadar geç kalma.
I believe that's it for now.
- Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.
That's it. I'm not lending you any more money.
- Bu kadar. Sana daha fazla ödünç para vermiyorum.
I wish we didn't have so many problems.
- Keşke bu kadar çok sorunumuz olmasa.
I never for a moment imagined that I'd be able to meet so many famous people.
- Bu kadar çok ünlü insanlarla tanışabileceğimi bir an bile asla hayal etmedim.
I have nothing to say in this regard.
- Bu konuda söyleyecek hiç bir şeyim yok.
Such secrets are always eventually revealed.
- Bu tür sırlar her zaman sonunda ortaya çıkar.
It's my business to investigate such things.
- Bu tür şeyleri araştırmak benim işim.
I hereby declare the opening of the Olympic Games.
- Bu vesile ile Olimpiyat Oyunlarının açılışını ilan ediyorum.
The word is frequently used in this sense.
- Sözcük sık sık bu anlamda kullanılır.
What should I do in the meantime?
- Bu arada ne yapmalıyım?
What can I do in the meantime?
- Bu arada ne yapabilirim?
I don't know what Tom does nowadays.
- Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
I'm very busy at this time.
- Bu aralar çok meşgulüm.
I have no comment at this time.
- Bu aralar yorumum yok.
The baby is growing teeth now.
- Bebek diş çıkarıyor bu aralar.
I don't know what Tom does nowadays.
- Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
I don't think this was such a good idea.
- Bunun bu denli iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.
We're on pretty shaky ground as it is.
- Biz bu durumda oldukça sallantılı bir zemin üzerindeydik.
I wish I could go with you, but as it is, I can't.
- Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
I've never had such a large sum of money.
- Ben hiç bu kadar büyük bir paraya sahip olmadım.
I didn't expect such a nice present from you.
- Senden bu kadar iyi bir hediye beklememiştim.
I'm not sure I can be all that much help.
- Bu kadar çok yardım edebileceğimden emin değilim.
I'm not going to eat that much.
- Bu kadar fazla yemeyeceğim.
I will side with you just this once.
- Sadece bu kez yanında olacağım.
I want a wife and children, and so I need a house.
- Bir eş ve çocuk istiyorum ve bu nedenle bana bir ev lazım.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
Everything is transient and therefore sorrowful.
- Her şey geçicidir ve bu nedenle üzücüdür.
We want to re-tile our terrace and therefore removed the tiles with a power hammer yesterday.
- Terasımızı yeniden döşemek istiyoruz ve bu nedenle dün bir çekiçle fayansları çıkardık.
That being the case, he had little to say.
- Bu nedenle, onun söyleyecek çok az şeyi vardı.
Everybody makes mistakes. That's why they put erasers on pencils.
- Herkes hatalar yapar, bu sebeple onlar kurşun kalemlere silgiler koyarlar.
If you combine them in this way, you get a 14 port USB hub.
- Bunları bu şekilde birleştirirsen; 14 girişli bir USB çoklayıcı elde edersin.
In this way, the students of the University have the opportunity to expand their cultural horizons.
- Üniversitedeki öğrencilerin bu şekilde kültürel ufuklarını genişletme olanağı var.
What can I do in the meantime?
- Bu arada ne yapabilirim?
What should I do in the meantime?
- Bu arada ne yapmalıyım?
I've been spending a lot of time studying for IT certifications recently.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
Can we apply this rule in this case?
- Bu durumda bu kuralı uygulayabilir miyiz?
The rule doesn't apply in this case.
- Kural bu durumda geçerli değil.
I'll burn the midnight oil tonight.
- Bu gece geç vakte kadar çalışacağım.
The weather will be good tonight for sure.
- Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.
I will never forget this night!
- Bu geceyi hiç unutmayacağım!
This night was inevitable.
- Bu gece kaçınılmazdı.
I've been waiting for this day to come.
- Bu günün gelmesini bekliyordum.
In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
- Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
My place isn't usually this much of a mess.
- Benim yerim genellikle bu kadar karmaşa değil.
This is the first time I've ever sneezed this much.
- Şimdiye kadar ilk kez bu kadar hapşırdım.
Never ever do it like this again!
- Bunu bir daha asla bu şekilde yapma!
You never used to treat me like this.
- Bana asla bu şekilde davranmazdın.
I don't think people actually say it that way anymore.
- İnsanların artık gerçekten bu şekilde söylediklerini sanmıyorum.
Don't talk to me that way.
- Benimle bu şekilde konuşma.
There will be an economic crisis at the end of this year.
- Bu yılın sonunda bir ekonomik kriz olacak.
I've worn out two pairs of shoes this year.
- Bu yıl iki çift ayakkabı eskittim.
The accident happened in this manner.
- Kaza bu şekilde oldu.
Among other things, I don't know the recent members, nor their new songs at all.
- Bu arada ben son üyeleri, ne de onların yeni şarkılarını biliyorum.
I noticed, among other things, that he was drunk.
- Bu arada onun sarhoş olduğunu fark ettim.
The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
- Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
I wish my leg didn't hurt so much.
- Keşke bacağım bu kadar çok acımasa.
I fall behind him in this respect.
- Bu konuda onun gerisinde kaldım.
Oh wow! What's this, you're having lunch without me!
- Vay canına! Bu nedir, bensiz öğle yemeği yiyorsun!
What's this made from?
- Bu neyden yapılmıştır?
I'll make an exception just this once.
- Bu seferlik bir istisna yapacağım.
I will lend you money just this once.
- Sadece bu sefer sana ödünç para vereceğim.
You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
- Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
From this aspect, therefore, the whole of economics can be reduced to a single lesson, and that lesson can be reduced to a single sentence.