Sometimes Paris exhausts me, but often Brussels bores me. Therefore, I live between the two.
- Bazen Paris beni tüketir fakat sık sık Brüksel beni sıkıyor. Bu nedenle, ben ikisi arasında yaşıyorum.
I was born in Italy, therefore I am very handsome.
- İtalya'da doğdum, bu nedenle çok yakışıklıyım.
By the way, did you hear that Mary quit her job?
- Bu arada, Mary'nin işinden ayrıldığını duydun mu?
By the way, how many kids are going?
- Bu arada, kaç çocuk gidiyor?
Meat is expensive nowadays.
- Et bu günlerde pahalı.
Tom and Mary never see each other nowadays.
- Tom ve Mary bu günlerde asla birbirlerini görmüyorlar.
I would therefore like to draw attention to the Report of the Committee on Invisible Members of Parliament.
- Bu sebeple, Komite'nin Parlamento'nun Görünmez Üyeleri hakkındaki raporuna dikkat çekmek isterim.
This time, you won't escape punishment.
- Bu kez cezadan kaçamazsın.
I don't know if we can help Tom this time.
- Bu kez Tom'a yardım edip edemeyeceğimizi bilmiyorum.
Jack is bound to succeed this time.
- Jack bu sefer kesin başaracak.
Tom thinks it would be better not to change dollars into yen at this time.
- Tom bu sefer doları yene çevirmemenin daha iyi olacağını düşünüyor.
For this reason, no one can blame Tom.
- Bu nedenle, Tom'u hiç kimse suçlayamaz.
For this reason I cannot agree with you.
- Bu nedenle seninle aynı düşüncede değilim.
It is for this reason that he left school.
- O bu yüzden okulu bıraktı.
He fell ill, and therefore he gave up going abroad.
- O hastalandı, ve bu yüzden yurt dışına gitmekten vazgeçti.
History books write that after the Mongol invasion of Baghdad, many books were thrown into the Tigris River and therefore the colour of the river turned blue with the ink of books.
- Tarih kitapları Moğolların Bağdat'ı işgalinden sonra birçok kitabın Dicle Nehri'ne atıldığını ve bu yüzden nehrin renginin kitapların mürekkebiyle maviye döndüğünü yazıyor.
Meanwhile, we depict aliens doing really weird stuff.
- Bu arada, Biz garip şeyler yapan uzaylıları tanımlıyoruz.
Meanwhile, you can stay with us.
- Bu arada, bizimle kalabilirsin.
Thus fought the Okinawan people.
- Bu nedenle Okinava insanları savaştı.
Many women pursue higher education and careers, thus delaying marriage and childbirth.
- Birçok kadın yüksek öğretime ve kariyere devam ediyor, bu nedenle evlilik ve doğum gecikiyor.
That's enough for today!
- Bugünlük bu kadar yeter.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
That's why I came here.
- İşte bu yüzden buraya geldim.
That's why we're here.
- İşte bu yüzden buradayız.
I do not know what to do in such cases.
- Bu gibi durumlarda ne yapacağımı bilmiyorum.
Such incidents are quite common.
- Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
What should I do in the meantime?
- Bu arada ne yapmalıyım?
So, what do we do in the meantime?
- Öyleyse, bu arada ne yaparız?
Incidentally, I have to tell you something.
- Bu arada sana bir şey söylemek zorundayım.
Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets?
- Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?
The families of the factory workers need schools, hospitals, and stores, so more people come to live in the area to provide these services, and thus a city grows.
- Fabrika işçilerinin ailelerinin okullara, hastanelere ve mağazalara ihtiyaçları vardır, bu yüzden bu hizmetleri sağlamak için daha fazla insan bölgede yaşamak için gelir. Böylece bir şehir gelişir.
Uranus tilts over so far on its axis that it rotates on its side. Because of this, its poles are sometimes pointed almost directly at the Sun.
- Uranüs, ekseninde çok fazla yana yatar öyle ki yan tarafı etrafında döner. Bu yüzden, kutupları bazen neredeyse direk güneşi işaret eder.
She is an adult, so you should treat her accordingly.
- O bir yetişkin, bu yüzden ona ona uygun davranmalısın.
That's why I didn't tell you.
- Bu nedenle sana söylemedim.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
I've never woken up this early.
- Hiç bu kadar erken kalkmadım.
She'd never been this frightened before.
- O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.
I believe that's it for now.
- Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.
That's it. I've done all I can do.
- Bu kadar. Elimden gelen her şeyi yaptım.
Why do so many people visit Kyoto?
- Niçin bu kadar çok insan Kyoto'yu ziyaret ediyor?
Why do you always ask so many questions?
- Neden her zaman bu kadar çok soru soruyorsun?
I have nothing to say in this regard.
- Bu konuda söyleyecek hiç bir şeyim yok.
Such secrets are always eventually revealed.
- Bu tür sırlar her zaman sonunda ortaya çıkar.
Read such books as can be easily understood.
- Kolayca anlaşılabilir olduğu için bu tür kitapları okuyun.
I hereby declare the opening of the Olympic Games.
- Bu vesile ile Olimpiyat Oyunlarının açılışını ilan ediyorum.
The word is frequently used in this sense.
- Sözcük sık sık bu anlamda kullanılır.
So, what do we do in the meantime?
- Öyleyse, bu arada ne yaparız?
What can I do in the meantime?
- Bu arada ne yapabilirim?
I don't know what Tom does nowadays.
- Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
They have no right to be here at this time.
- Bu aralar onların burada olmaya hakkı yok.
I'm very busy at this time.
- Bu aralar çok meşgulüm.
I don't know what Tom does nowadays.
- Tom'un bu aralar ne yaptığını bilmiyorum.
The baby is growing teeth now.
- Bebek diş çıkarıyor bu aralar.
I don't think this was such a good idea.
- Bunun bu denli iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.
We're on pretty shaky ground as it is.
- Bu durumda halimizin ne olacağı çok belirsiz.
I wish I could go with you, but as it is, I can't.
- Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
I didn't expect such a nice present from you.
- Senden bu kadar iyi bir hediye beklememiştim.
I've never had such a large sum of money.
- Ben hiç bu kadar büyük bir paraya sahip olmadım.
I'm not going to eat that much.
- Bu kadar fazla yemeyeceğim.
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
I will side with you just this once.
- Sadece bu kez yanında olacağım.
I want a wife and children, and so I need a house.
- Bir eş ve çocuk istiyorum ve bu nedenle bana bir ev lazım.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
He was born in England, and therefore speaks English.
- İngiltere'de doğmuş ve bu nedenle İngilizce konuşuyor.
Everything is transient and therefore sorrowful.
- Her şey geçicidir ve bu nedenle üzücüdür.
That being the case, he had little to say.
- Bu nedenle, onun söyleyecek çok az şeyi vardı.
Everybody makes mistakes. That's why they put erasers on pencils.
- Herkes hatalar yapar, bu sebeple onlar kurşun kalemlere silgiler koyarlar.
You'll make the same mistake if things continue in this way.
- İşler bu şekilde devam ederse yine aynı hatayı yapacaksın.
If you combine them in this way, you get a 14 port USB hub.
- Bunları bu şekilde birleştirirsen; 14 girişli bir USB çoklayıcı elde edersin.
What would you like to do in the meantime?
- Bu arada ne yapmak istersiniz?
What can I do in the meantime?
- Bu arada ne yapabilirim?
I've been spending a lot of time studying for IT certifications recently.
- Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
Can we apply this rule in this case?
- Bu durumda bu kuralı uygulayabilir miyiz?
In this case, 100 euro please.
- Bu durumda, 100 € lütfen.
I'm going to meet my brother's girlfriend tonight.
- Bu gece kardeşimin sevgilisiyle buluşacağım.
The weather will be good tonight for sure.
- Hava bu gece kesinlikle iyi olacak.
I will never forget this night!
- Bu geceyi hiç unutmayacağım!
This night belongs to the fireflies and the bats—and the werewolves.
- Bu gece ateşböcekleri ve yarasalar ve kurtadamlara aittir.
I've dreamed of this day.
- Bu günün hayalini kurdum.
I've been waiting for this day to come.
- Bu günün gelmesini bekliyordum.
I never knew swimming could be this much fun.
- Yüzmenin bu kadar çok eğlenceli olabileceğini bilmiyordum.
My place isn't usually this much of a mess.
- Benim yerim genellikle bu kadar karmaşa değil.
The Bible has it written like this.
- İncil bunu bu şekilde yazmıştır.
I'm sorry that I'm dressed like this.
- Bu şekilde giyindiğim için üzgünüm.
I don't think people actually say it that way anymore.
- İnsanların artık gerçekten bu şekilde söylediklerini sanmıyorum.
I've always done it that way.
- Bunu her zaman bu şekilde yaptım.
I've worn out two pairs of shoes this year.
- Bu yıl iki çift ayakkabı eskittim.
There will be an economic crisis at the end of this year.
- Bu yılın sonunda bir ekonomik kriz olacak.
The accident happened in this manner.
- Kaza bu şekilde oldu.
I noticed, among other things, that he was drunk.
- Bu arada onun sarhoş olduğunu fark ettim.
Among other things, I don't know the recent members, nor their new songs at all.
- Bu arada ben son üyeleri, ne de onların yeni şarkılarını biliyorum.
The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
- Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
I wish you wouldn't smoke so much.
- Keşke bu kadar çok sigara içmesen.
Kuniko has never drunk so much before in her life.
- Kuniko hayatında daha önce hiç bu kadar çok içmedi.
I fall behind him in this respect.
- Bu konuda onun gerisinde kaldım.
All right, what's this about?
- Pekala, bu ne hakkında?
Oh wow! What's this, you're having lunch without me!
- Vay canına! Bu nedir, bensiz öğle yemeği yiyorsun!
Just this once, I'll make an exception.
- Sadece bu seferlik bir istisna yapacağım.
I'll forgive you just this once.
- Sadece bu seferlik seni affedeceğim.
You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
- Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
From this aspect, therefore, the whole of economics can be reduced to a single lesson, and that lesson can be reduced to a single sentence.