Arızalı bir araba yolun ortasında duruyordu.
- A broken-down car was standing in the middle of the road.
Buz makinesi arızalı.
- The ice machine is broken.
Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
- He got a broken jaw and lost some teeth.
Bu kırık pencereden o sorumludur.
- She is responsible for this broken window.
Sanırım bacağım kırılmış olabilir.
- I think my leg might be broken.
Tom kırılmış bazı camların üstünde kendini kesti.
- Tom cut himself on some broken glass.
Benim masa saati bozuk gibi görünüyor.
- My clock seems to be broken.
Tom bozuk radyoyu tamir etti.
- Tom fixed the broken radio.
Ben sözleşmeyi bozulmuş olarak görüyorum.
- I regard the contract as having been broken.
O makinede bir şey bozulmuş olmalı.
- Something on that machine must be broken.
Tutulmamış bir söz hiç verilmemesinden daha iyidir.
- Better a broken promise than none at all.
Bu pencere bir aydır kırıktır.
- This window has been broken for a month.
Bu pencere kim tarafından kırıldı?
- By whom was this window broken?
Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.
- After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man.
Savaş mahkumu olarak yedi yıl geçirdikten sonra Tom çökmüş bir adamdı.
- Having spent seven years as a prisoner of war, Tom was a broken man.
Oh man! That is just broken!.
I think my shaver is broken.
The bankruptcy and divorce, together with the death of his son, left him completely broken.
Tomorrow broken skies.
A dog bit my leg and now the skin is broken.
My arm is broken.
If it ain't broke, don't fix it.
- If it isn't broken, don't fix it.
This broken vase can't be repaired.
- This broken vase cannot be repaired.