Arızalı bir araba yolun ortasında duruyordu.
- A broken-down car was standing in the middle of the road.
Buz makinesi arızalı.
- The ice machine is broken.
Bu pencere bir aydır kırıktır.
- This window has been broken for a month.
Bu kırık pencereden o sorumludur.
- She is responsible for this broken window.
Nakliye sırasında kırılmış olmalı.
- It must have been broken during shipping.
Bir parça kırılmış cama bastım.
- I stepped on a piece of broken glass.
Bozuk radyoyu tamir edebilir misin?
- Can you fix the broken radio?
Benim televizyon bozuk.
- My television is broken.
Bana, saatim bozulmuş gibi geldi.
- It occurred to me that my watch might be broken.
O makinede bir şey bozulmuş olmalı.
- Something on that machine must be broken.
Tutulmamış bir söz hiç verilmemesinden daha iyidir.
- Better a broken promise than none at all.
Bu pencere kim tarafından kırıldı?
- By whom was this window broken?
Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
- Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
Onlar zayıftı ve ruhen çökmüştü.
- They were weak and broken in spirit.
Savaş mahkumu olarak yedi yıl geçirdikten sonra Tom çökmüş bir adamdı.
- Having spent seven years as a prisoner of war, Tom was a broken man.
Oh man! That is just broken!.
I think my shaver is broken.
The bankruptcy and divorce, together with the death of his son, left him completely broken.
Tomorrow broken skies.
A dog bit my leg and now the skin is broken.
My arm is broken.
It must have been broken during shipping.
- It must've been broken during shipping.
This broken vase can't be repaired.
- This broken vase cannot be repaired.