Sanırım görüşmenin bozulması için kısmen suçlanacaksın.
- I think you're partly to blame for the negotiation breakdown.
Müzakerelerde bir bozulma savaş anlamına gelecektir.
- A breakdown in the negotiations will mean war.
Bir arıza mı yaşıyorsunuz?
- Are you having a breakdown?
O arızaya sahip oldu.
- She caused the breakdown.
1679'da, o bir sinir krizi geçirdikten sonra Newton'un işi durma noktasına geldi.
- In 1679, Newton's work came to standstill after he suffered a nervous breakdown.
Tom'un sinirsel çöküntüsü vardı.
- Tom had a mental breakdown.
Looking at the breakdown of the budget, I see a few items we could cut.
After so much stress, he suffered a breakdown and simply gave up.