bozuk

listen to the pronunciation of bozuk
Türkçe - İngilizce
out of order

The washing machine is somewhat out of order. - Çamaşır makinesi biraz bozuk.

I couldn't call you; the telephone was out of order. - Seni arayamadım; telefon bozuktu.

spoilt
broken

Tom fixed the broken radio. - Tom bozuk radyoyu tamir etti.

My television is broken. - Benim televizyon bozuk.

ruined
distorted
damaged
broken down

I cannot drive Taninna to school. My car is broken down. - Taninna'yı okula götüremem. Arabam bozuk.

out of action
faulty
dished
wrong

Something is wrong with my typewriter. - Daktilomda bir bozukluk var.

Something seems to be wrong with my clock. - Saatim bozuk gibi görünüyor.

nonoperating
tainted
amiss
hard-set
out-of-gear
addle
(Argo) cactus
tanked
corrupted

Voters must not be corrupted. - Seçmenler bozuk olmamalıdır.

flawy
out-of-action
degenerate
bumpy
nonoperative
corrupt

Voters must not be corrupted. - Seçmenler bozuk olmamalıdır.

The politicians in my country are very corrupt. - Ülkemdeki politikacılar çok bozuk.

perverse
disarranged
spurious
cock-a-hoop
malfunctioning
depraved
(Konuşma Dili) flotsam and jetsam
stale

I haven't had anything to eat for three days other than a stale sandwich, a rotten apple, and some spoiled yogurt. - Üç gündür, bayat bir sandviç, çürük bir elma ve biraz bozuk yoğurt dışında hiçbir şey yemedim.

rancid
dud
change

Do you have any change? - Hiç bozuk paran var mı?

Do you have small change with you? - Yanında bozuk para var mı?

disordered
upset
dirty
imperfect
disappointed
in bad order
dead
bum

He has a scraggly beard and a bum leg. - Onun sıska bir sakalı bozuk bir bacağı var.

Doric
flyblown
spoilt, ruined; (çalışmaz) out of order, out of action, on the blink, on the bum, dead, inactive; faulty; disordered, disarranged; (yazı, konuşma) broken; (hava) bad, foul, dirty;" " (gıda) rotten, tainted; (yol vb) bumpy; corrupt, depraved; not virgin
haywire
embroiled
foul

He uses foul language whenever he gets angry. - Her ne zaman kızsa, bozuk dil kullanır.

That man has a foul mouth. - O adamın bozuk bir ağzı var.

bad

Bad English is the most widespread language in the world. - Bozuk İngilizce dünyanın en yaygın dilidir.

hard set
on the fritz

The lambda sensor is on the fritz again. - Lambda sensörü yine bozuk.

a nine-stringed lute
gone
deranged
abusive

Tom was very abusive towards his children. - Tom çocuklarına karşı çok ağzı bozuktu.

out of work
{s} kaput
defective

My camera's display is defective. - Benim kameranın görüntüsü bozuk.

cranky
unwholesome
intemperate
impassable
broken-down
brokendown
{s} unsound
{s} off

It seems my clock is slightly off. - Saatim biraz bozuk gibi görünüyor.

The printer in Peter's office is broken and doesn't print anymore. - Peter'in ofisindeki yazıcı bozuk ve artık yazdırmıyor.

{s} knackered
bozuk para
change

Do you have small change with you? - Yanında bozuk para var mı?

I'm sorry, I don't have smaller change. - Üzgünüm, daha küçük bozuk param yok.

bozuk arazide yapılmış geçit
causeway
bozuk para
small change

Do you have small change with you? - Yanında bozuk para var mı?

I don't have any small change left. - Hiç bozuk param kalmadı.

bozuk (hava)
intemperate
bozuk (mide)
upset
bozuk biçim
(Bilgisayar) bad format
bozuk dll
(Bilgisayar) corrupted dll
bozuk dosya
(Bilgisayar) bad file
bozuk olmak
(Konuşma Dili) be off
bozuk olmak (mide)
be upset
bozuk ortam
(Bilgisayar) bad media
bozuk para
fractional money
bozuk para
(Konuşma Dili) chickenfeed
bozuk para
(Konuşma Dili) chump change
bozuk para
divisional coin
bozuk para
chicken-feed
bozuk sütun
(Bilgisayar) bad column
bozuk tür
(Bilgisayar) bad type
bozuk yol
(Bilgisayar) bad route
bozuk çalmak
angry
bozuk çalmak
to be displeased
bozuk çalmak
displeased
bozuk çalmak
be displeased
bozuk para
bit
bozuk para cüzdanı
coin wallet
bozuk adım atma
out of step
bozuk alan
damaged area
bozuk disk
crashed disk
bozuk diyalekt
Doric
bozuk düzenli olarak
uncoordinatedly
bozuk hat
bad line
bozuk hat
poor line
bozuk imlâ
cacography
bozuk
defective work
bozuk kapsam
(Bilgisayar) bad scope
bozuk kentleşme
urban spread
bozuk kentleşme
urban sprawl
bozuk klasör
(Bilgisayar) bad folder
bozuk küme
(Bilgisayar) bad cluster
bozuk latince
pig Latin
bozuk latince
dog latin
bozuk nesne
(Bilgisayar) bad object
bozuk para
fractional currency
bozuk para
coin

Tom dropped a coin into the beggar's cup. - Tom dilencinin kabına bir bozuk para koydu.

Tom picked up the coins that had fallen behind the sofa. - Tom kanepenin arkasına düşmüş olan bozuk paraları topladı.

bozuk para
chicken feed

One hundred dollars is just chicken feed. - Yüz dolar sadece bozuk para.

bozuk para
loose change

Let us students contribute to the welfare of the victims of the earthquake; even loose change will go a long way. - Öğrencilerimizin deprem kurbanlarının refahına katkıda bulunmaları için bize izin verin; cebimizdeki bozuk paralar bile bir yere kadar yeterli olacaktır.

I usually toss my loose change into my desk drawer. - Bozuk paramı genellikle masamın çekmecesine atarım.

bozuk paraya ihtiyacım var
I need change
bozuk parayla çalışan
coin op
bozuk parayla çalışan
coin operated
bozuk petek
(Arılık) burr-comb
bozuk plcobj
(Bilgisayar) bad plcobj
bozuk sağlık durumu
ill health
bozuk sektör
(Bilgisayar) bad sector
bozuk süt
sour milk
bozuk yarı-iletken
(Elektrik, Elektronik) degenerate semiconductor
bozuk yemek
rotten food
bozuk yer
trouble spot
bozuk zemin
rough surface
bozuk zemin
uneven surface
bozuk çalmak
to be angry, to be displeased
bozuk ürün
(Ticaret) spoilage
bozuk ıngilizce
broken English
bozuk şema
(Bilgisayar) bad schema
bozuk şive
jargon
başı bozuk
the loose
eskiden kötü, bozuk mal satan kimse
old bad, bad person selling the goods
mayası bozuk
defective yeast
ahlakı bozuk
morally corrupt, morally bankrupt (person)
ahlakı bozuk
depraved
akli dengesi bozuk
of unsound mind
akli dengesi bozuk
mentally deranged
akordu bozuk
out of tune
akortu bozuk
out of tune
akortu bozuk orkestra gibi
(of a social group) without a common purpose or a basis for acting together
araları bozuk olmak
be at loggerheads
araları bozuk olmak
to be at variance with
arası bozuk
at odds
arası bozuk olmak
be in bad with
ayarı bozuk
in a bad mood
ayarı bozuk
low-spirited
ayarı bozuk
out of whack
ayarı bozuk
out of order
ayarı bozuk
1. out of order, not regulated (clock, device). 2. of bad character. 3. mentally unbalanced, not all there
ağzı bozuk
obscene talker
ağzı bozuk
abusive, coarse-mouthed
ağzı bozuk olmak
talk billingsgate
ağzı bozuk tip
ribald
ağızı bozuk
foulmouthed, scurrilous
beş pound için bozuk para verir misiniz
Can you give me change for five pounds
biraz bozuk para da verebilir misiniz
Could you include some small change too
bozuk para
coinage
bozuk para
fractional
daha bozuk
wonkier
düzeni bozuk
out of order, in disorder
endazesi bozuk
ill-proportioned; not in proper order
façası bozuk
seamy
fiili bozuk
of doubtful morals, immoral
gönülünün dümeni bozuk
(Konuşma Dili) (one) who is not serious in his love affairs
gözü bozuk olan
weak-sighted
imlası bozuk
(someone) who is bad at spelling; (something) that contains spelling errors
kanı bozuk
corrupt or evil by nature
keyfi bozuk olmak
(deyim) feel under the weather
keyifi bozuk/yok
He's feeling low./He's feeling a bit depressed
künyesi bozuk
(someone) with a black mark on his record, with a bad record, with a checkered past
künyesi bozuk
disreputable
morali bozuk
blue
morali bozuk
low spirited
morali bozuk
despondent
morali bozuk
on the downbeat
morali bozuk
depressed, despondent, in the doldrums
morali bozuk
down

Tom was feeling down because Mary made fun of his hair style. - Tom'un morali bozuktu çünkü Mary onun saç sitiliyle dalga geçti.

morali bozuk
downhearted
morali bozuk olma
low ego
morali bozuk olmak
be down
niyeti bozuk
having an evil intention
niyeti bozuk olmak
to have something no-good in mind; to have some mischief up one's sleeve
odak ayarı bozuk
out of focus

The picture of the tower was out of focus. - Kalenin resminin odak ayarı bozuktu.

sağlığı bozuk
in bad health
sicili bozuk
(someone) who has a black mark on his employment record, who doesn't have a good record
sinirleri bozuk
nervy
sinirleri bozuk
overwrought
siz bana bozuk para borç verebilir misiniz
Can you lend me a dime
soyu bozuk
(person) who comes from bad stock
sütü bozuk
base, ignoble
sütü bozuk
(someone) who comes of bad stock, no-good, untrustworthy
sütü bozuk adam
bounder
tüyü bozuk
1. downcast. 2. blond; blonde. 3. (someone) whose intentions are not good
Türkçe - Türkçe
Madenî, küçük değerli para: "Hiç olmazsa birkaç kuruş bozuk ver!"- M. Ş. Esendal
Türk halk müziğinde, bağlamadan biraz büyük ve meydan sazından küçük dokuz telli bir saz
Kızgın, sıkıntılı: "Süleyman'ı adada yüzü o kadar bozuk ve korkunç buldu ki."- H. E. Adıvar
Kötümser, gergin, huzursuz, karışık: "Bozgun sırasında Ankara'da meclisin havası pek bozuktu."- F. R. Atay
Bozulmuş olan: "Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu."- T. Buğra
Görevini yapamaz duruma gelmiş (organ): "Ağzındaki birkaç bozuk dişten şüphe ettim."- R. N. Güntekin
Bozulmuş olan
Madenî, küçük değerli para
Kızgın, sıkıntılı
Görevini yapamaz duruma gelmiş
Kötümser, gergin, huzursuz, karışık
berbat
müzebzep
(Osmanlı Dönemi) TEBAH
bozuk düzen
Düzensiz, düzeni bozuk olan
bozuk para
Ufak birimlere ayrılmış para, ufaklık, bozuk
Bozuk para
ufak para
akidesi bozuk
İnancı bozulmuş olan (kimse)
akordu bozuk
Birbirini tutmayan, uyumsuz, akortsuz
aksanı bozuk
Bir dildeki kelimeleri doğru söyleyemeyen (kimse)
ayarı bozuk
Ahlâk, karakter veya aklı yerinde olmayan
ayarı bozuk
Belli bir ayarı olmayan
ağzı bozuk
Sövmeyi alışkanlık edinmiş olan, küfürbaz (kimse)
damarı bozuk
Huysuz, sinirli, aksi, geçimsiz kimse
dili bozuk
Bir dili doğru ve düzgün konuşamayan (kimse)
fiili bozuk
Ahlâkça düşük (kimse)
kanı bozuk
Soysuz (kimse)
künyesi bozuk
Kötü durumları görülmüş olan, sabıkalı
mayası bozuk
Hain
mayası bozuk
Kötü yaradılışlı, karaktersiz
niyeti bozuk
Kötü bir davranışta bulunması beklenen
sütü bozuk
Kötü soydan gelen (kimse)
tezkiyesi bozuk
Doğruluğuna güvenilmez (kimse)
tüyü bozuk
Sarışın veya saç rengi açık ve bozuk olan kimselere söylenen alay yollu söz
bozuk