There are abundant food supplies.
- Bol gıda malzemeleri var.
Natural resources are not abundant in Japan.
- Japonya'da doğal kaynaklar bol değildir.
Why do you keep saying there's ample time?
- Niçin bol zaman olduğunu söylemeyi sürdürüyorsun?
Sami had ample time and ample opportunity to kill Layla.
- Sami'nin Leyla'yı öldürmek için bol zaman ve bol fırsatı vardı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
The original qipao was wide and loose.
- Orijinal qipao geniş ve boldu.
This is a bit too loose around my waist.
- Bu bana biraz bol geliyor.
Tom wore a long, loose-fitting coat.
- Tom uzun bol ceket giydi.
The portions at this restaurant are generous.
- Bu restoranda porsiyonlar boldur.
Between meals, he usually manages to stow away a generous supply of candy, ice cream, popcorn and fruit.
- Yemekler arasında genellikle bol miktarda şekerleme, dondurma, patlamış mısır ve meyve yiyebiliyor.
Tom drinks copious amounts of alcohol.
- Tom bol miktarda alkol içer.
I found the suites capacious, the sofas commodious, the sandwiches copious.
- Ben, suitleri ferah, kanapeleri geniş sandviçleri bol buldum.
The rice we harvested is bountiful.
- Bizim biçtiğimiz pirinç boldur.
The dress has a full skirt.
- Elbisenin bol bir eteği var.
She is still full of energy.
- O hala bol enerji var.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
We have a plentiful supply of water.
- Bol miktarda suyumuz var.
We have had plenty of snow this year.
- Bu yıl bol karımız vardı.
There are plenty of fresh eggs on the table.
- Masada bol miktarda taze yumurta var.
The troops had plenty of arms.
- Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
We have had plenty of snow this year.
- Bu yıl bol karımız vardı.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
He endowed the college with a large sum of money.
- O, üniversiteye bol miktarda para bağışladı.
Mary wore a long baggy T-shirt down to her knees.
- Mary dizlerine kadar uzanan uzun bol bir tişört giyiyordu.
Tom wore baggy jeans.
- Tom bol kot pantolon giymişti.
Tom was sweating profusely.
- Tom bol bol terliyordu.
I apologized profusely.
- Ben bolca özür diledim.