Böbürlenmek istemedim.
- I didn't want to brag.
Övünmek için değil ama ben dün ilk milyar dolarımı kazandım.
- Not to brag, but I just made my first billion dollars yesterday.
Övünmek yok! Bu seni kötü gösterir!
- Don't brag! It makes you sound poorer!
O, asla başarısıyla övünmedi.
- He never boasted of his success.
Aşk sabırlıdır, aşk şefkatlidir. Kıskanmaz, övünmez, kibirli değildir.
- Love is patient, love is kind. It does not envy, it does not boast, it is not proud.
Fransız palavralarına katlanmak zordur.
- It's hard to endure the boastings of the French.
Tom at yarışında asla yenilmemekle övünüyor.
- Tom boasts of never having been defeated in a horse race.
O, iyi yüzebilmesiyle övünür.
- He boasts that he can swim well.
Zafer kazanmış olmakla övündü.
- He bragged of having won the victory.
Tom kesinlikle çok övünür.
- Tom certainly brags a lot.
Tom yeni telefonuyla böbürlendi.
- Tom bragged about his new phone.
Böbürlenmek istemedim.
- I didn't want to brag.
İsviçre birçok turistik yerlerle övünç duyuyor.
- Switzerland boasts many sights.
Ebeveynlerimin konserde benim hakkımda övünme tarzı can sıkıcıydı.
- It was embarrassing the way my parents bragged about me at the concert.
Övünmeyi sevmiyorum ama ben oldukça iyi bir klarnetçiyim.
- I don't like to brag, but I'm a pretty good clarinetist.
The hotel boasts one of the best views of the sea.