boşu

listen to the pronunciation of boşu
Türkçe - İngilizce

boşu teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

boş
blank

She handed in a blank test. - O, boş bir test teslim etti.

They filled in the blanks. - Onlar boşlukları doldurdular.

boş
empty

This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed. - Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.

Please replace the empty ink cartridge in the printer. - Yazıcının boş mürekkep kartuşunu lütfen değiştir.

boşu boşuna
unnecessarily
boşu boşuna
for nothing
boşu boşuna
uselessly
boşu boşuna
uselessly, in vain
boş
{s} free

I want to know if you'll be free tomorrow. - Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.

What does Tom do in his free time? - Tom boş zamanında ne yapar?

boş
vain

She tried in vain not to cry. - Ağlamamak için boş yere çabaladı.

John tried in vain to solve the problem. - John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.

boş
vacant

Two seats remained vacant. - İki koltuk boş kaldı.

Is there a vacant seat? - Boş bir koltuk var mı?

boş
hollow

This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap. - Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.

It was another hollow promise. - O başka bir boş sözdü.

boş
{s} ineffective
boş
{s} thin

I was thinking about getting a divorce. - Ben boşanma hakkında düşünüyordum.

This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking. - Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.

boş
(Otomotiv) neutral

You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere. - İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.

boş
inutile
boş
stark
boş
inert
boş
(Otomotiv) neutral position
boş
vacancy

They filled the vacancy by appointment. - Atama ile boş kontenjanı doldurdular.

His resignation left a vacancy in the cabinet. - İstifası kabinede boşluk bıraktı.

boş
(Dilbilim) zero
boş
devoid
boş
yeast
boş
(Bilgisayar) scratch
boş
{i} voiding
boş
uninhabited
boş
devoid of
boş
idle

He idles away his time. - O, zamanını boşa harcar.

No matter how rich a man may be, he ought not to be idle. - İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.

boş
spare

I translate sentences on Tatoeba in my spare time. - Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.

I think I can do it in my spare time. - Onu boş vaktimde yapabileceğimi düşünüyorum.

boş
bare

The shelves were pretty bare. - Raflar oldukça boştu.

The apartment was completely bare when we moved in. - Taşındığımızda daire tamamen boştu.

boş
clear

The waiting room is clearing out. - Bekleme odası boşalıyor.

Clear off the shelf, and you can put your books there. - Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.

boş
pathological
boş
clean

Tom cleaned out his bank accounts and disappeared. - Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.

The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water. - Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.

boş
airy
boş
blanky
boş
unloaded

The ship anchored in the harbour and unloaded its goods. - Gemi limana demir attı ve yükünü boşalttı.

Tom unloaded the car. - Tom arabayı boşalttı.

boş
barren
boş
nugatory
boş
inane
boş
waste

Tom regretted having wasted a great deal of his life. - Tom hayatının büyük kısmını boşa geçirdiğine pişman oldu.

In this way, we waste a lot of time. - Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.

boş
bubble
boş
at leisure
boş
futile
boş
desolate
boş
empty of
boş
to empty
boş
blank , free , empty , null
boş
expressionless
boş
flat

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

I have to push my bike because one of the tyres is flat. - Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.

boş
disengaged
boş
fallacious
boş
slack, not under tension (rope)
boş
chimerical
boş
for hire
boş
unemployed; free
boş
captious
boş
without foundation
boş
frivolous
boş
desert
boş
unoccupied

The fitting room over there is unoccupied. - Oradaki elbise deneme odası boş.

The neglected room remained unoccupied. - İhmal edilen oda boş kaldı.

boş
empty; bare; vacant; unemployed" " işsiz; free; ignorant, useless; (kaset, kâğıt, vb) blank; vain, futile, abortive, barren; (anlamsız) blank, inane
boş
uncultivated (land)
boş
without any foundation
boş
ignorant
boş
bootless
boş
gaseous
boş
frothy
boş
{s} unengaged
boş
{s} windy
boş
{s} pointless
boş
splutter
boş
{s} null
boş
{s} void

When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom. - Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.

A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void. - Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.

boş
abortive
boş
{s} vacuous
boş
{s} ineffectual
boş
fustian
boş
{s} tenantless
boş
otiose
boş
{s} invalid
boş
wishy washy
boş
godforsaken
boş
unwritten
boş
meaning

Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you. - Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.

boş
{s} unfounded
boş
{s} yeasty
boş
{s} puerile
boş
{s} unprofitable
boş
{s} trumpery
boş
disengage
boş
{s} purposeless
boş
leisure

I hunt elk in my leisure-time. - Boş zamanımda Kanada geyiği avlarım.

Please look through these papers at your leisure. - Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.

boş
{s} meaningless
boş
soap

Those who wash the donkey's head waste soap. - Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.

boş
{s} punk
Türkçe - Türkçe

boşu teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

boşu boşuna
Gereksiz yere, boşuna
Boş
tehi
Boş
(Osmanlı Dönemi) MESCUR
Boş
tıngır
Boş
açık
boş
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan
boş
Habersiz, hazırlıksız
boş
Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal
boş
Yapılacak işi olmayan
boş
Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz."- R. N. Güntekin
boş
Yararsız, nafile: "Karamsar olmamak için ne kadar çırpınsak boş."- R. H. Karay. İşsiz bir biçimde: "Boş oturmak, aylak durmak insanı çabuk çökertir."- H. Taner
boş
Anlamsız
boş
Bir işe yaramayan: "Yaşlı başlı insanlarız dedi
boş
işsiz
boş
Bilgisiz
boş
Verimsiz
boş
Yararsız, nafile
boş
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan: "Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler."- A. Gündüz
boş
İşsiz bir biçimde
boş
Bilgisiz: "Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar."- S. F. Abasıyanık
boş
Habersiz, hazırlıksız: "Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım."- O. Pamuk
boş
Anlamsız: "Babam, kuvvetli bir darbe yemiş gibi şaşkın, boş gözlerle bakakaldı."- O. Kemal
boş
Bir işe yaramayan