Give me a blank sheet of paper.
- Bana boş bir sayfa kağıt verin.
She handed in a blank test.
- O, boş bir test teslim etti.
This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
- Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
This box is empty. It has nothing in it.
- Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.
I want to know if you'll be free tomorrow.
- Yarın boş olup olmadığını bilmek istiyorum.
Are you free on Friday afternoon?
- Cuma öğleden sonra boş musunuz?
I tried to keep in with her in vain.
- Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
I tried in vain to persuade him not to smoke any more.
- Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
Is there a vacant seat?
- Boş bir koltuk var mı?
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
I was thinking about getting a divorce.
- Ben boşanma hakkında düşünüyordum.
This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
- Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
Bring me your resume. I told you there's a vacancy at my office.
- Özgeçmişini bana getir. Sana ofisimde bir boş kadro olduğunu söyledim.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
We do not live for idle amusement.
- Biz boş eğlence için yaşamıyoruz.
I play the guitar in my spare time.
- Boş zamanımda gitar çalarım.
Yuriko arranges flowers in her spare time.
- Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
Clear off the shelf, and you can put your books there.
- Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
The waiting room is clearing out.
- Bekleme odası boşalıyor.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
Tom unloaded groceries from the car.
- Tom arabadan yiyecekleri boşalttı.
They unloaded the ship.
- Gemi yükünü boşalttı.
Tom regretted having wasted a great deal of his life.
- Tom hayatının büyük kısmını boşa geçirdiğine pişman oldu.
In this way, we waste a lot of time.
- Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
The fitting room over there is unoccupied.
- Oradaki elbise deneme odası boş.
The boats looked unoccupied.
- Tekneler boş görünüyordu.
Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
You can do it at your leisure.
- Onu boş zamanınızda yapabilirsiniz.
He has no leisure for sport.
- Onun spor için boş zamanı yok.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.