boşta

listen to the pronunciation of boşta
Türkçe - İngilizce
unattached
a) unemployed, out of work işsiz b) (vites) neutral, out of gear
out of gear
idled
fancy-free
unemployed
idle

I thought he was busy, but on the contrary he was idle. - Onun meşgul olduğunu sanıyordum ama tam tersine boştaydı.

No matter how rich a man may be, he ought not to be idle. - İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.

neutral

You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere. - İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.

out of work
at loose ends
fancy free
boş
blank

He left the last page blank. - O, son sayfayı boş bıraktı.

Tom filled in the blanks. - Tom boşlukları doldurdu.

boş
empty

The room has been empty for a long time. - Oda uzun süredir boş.

This box is empty. It has nothing in it. - Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.

boşta gezmek
slope around
boşta gezmek
to live without working
boşta gezmek
to be at loose ends
boşta kalmak
to be without work
boşta olmak
(vites) to be in neutral
boşta olmak
idle
boşta çalışma
idling
boşta çalışma
no load
boşta çalışmak
to idle
boş
{s} free

Are you free on Friday afternoon? - Cuma öğleden sonra boş musunuz?

If I were free, I would accept his invitation. - Ben boş olsam, onun davetini kabul ederim.

boş
vain

She tried in vain not to cry. - Ağlamamak için boş yere çabaladı.

Dick tried to solve the problem, in vain. - Dick o problemi çözmek için boşuna çalıştı.

boş
vacant

Two seats remained vacant. - İki koltuk boş kaldı.

Is there a vacant seat? - Boş bir koltuk var mı?

boş
hollow

It was another hollow promise. - O başka bir boş sözdü.

This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap. - Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.

boş
{s} ineffective
boş
{s} thin

Do you think I'm wasting my time? - Sizce ben zamanımı boşa harcıyor muyum?

Are you seriously thinking about getting a divorce? - Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?

(motor) boşta
idly
boş
(Otomotiv) neutral

You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere. - İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.

boş
inutile
boş
stark
boş
inert
boş
(Otomotiv) neutral position
boş
vacancy

His resignation left a vacancy in the cabinet. - İstifası kabinede boşluk bıraktı.

They filled the vacancy by appointment. - Atama ile boş kontenjanı doldurdular.

boş
(Dilbilim) zero
boş
devoid
boş
yeast
boş
(Bilgisayar) scratch
vites boşta gitmek
coast
boş
{i} voiding
boş
uninhabited
boş
devoid of
boş
idle

He seems to be possessed with idle fancies. - O, boş fantezilere sahip gibi görünüyor.

No matter how rich a man may be, he ought not to be idle. - İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.

boş
spare

I translate sentences on Tatoeba in my spare time. - Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.

I play the guitar in my spare time. - Boş zamanımda gitar çalarım.

boş
bare

The shelves were pretty bare. - Raflar oldukça boştu.

The apartment was completely bare when we moved in. - Taşındığımızda daire tamamen boştu.

boş
clear

I've cleared my schedule. - Programımı boşalttım.

The waiting room is clearing out. - Bekleme odası boşalıyor.

boş
pathological
boş
clean

The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water. - Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.

Tom cleaned out his bank accounts and disappeared. - Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.

boş
airy
boş
blanky
boş
unloaded

The ship anchored in the harbour and unloaded its goods. - Gemi limana demir attı ve yükünü boşalttı.

The farm workers unloaded the truck. - Çiftçiler kamyonu boşalttı.

boş
barren
boş
nugatory
boş
inane
boş
waste

No part of the pig is wasted. - Domuzun hiçbir parçası boşa gitmedi.

McClellan wasted no time. - McClellan zamanı boşa harcamadı.

boş
bubble
boş
at leisure
boş
futile
boş
desolate
boş
empty of
boş
to empty
boş
blank , free , empty , null
boş
expressionless
boş
flat

Apparently that shabby flat is vacant. - Anlaşılan o eski püskü daire boş.

I have to push my bike because one of the tyres is flat. - Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.

boş
disengaged
boş
fallacious
boş
slack, not under tension (rope)
boş
chimerical
boş
for hire
boş
unemployed; free
boş
captious
boş
without foundation
boş
frivolous
boş
desert
boş
unoccupied

The neglected room remained unoccupied. - İhmal edilen oda boş kaldı.

The fitting room over there is unoccupied. - Oradaki elbise deneme odası boş.

boş
empty; bare; vacant; unemployed" " işsiz; free; ignorant, useless; (kaset, kâğıt, vb) blank; vain, futile, abortive, barren; (anlamsız) blank, inane
boş
uncultivated (land)
boş
without any foundation
boş
ignorant
boş
bootless
boş
gaseous
boş
frothy
boş
{s} unengaged
boş
{s} windy
boş
{s} pointless
boş
splutter
boş
{s} null
boş
{s} void

Fadil felt a void in his life. - Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.

When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom. - Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.

boş
abortive
boş
{s} vacuous
boş
{s} ineffectual
boş
fustian
boş
{s} tenantless
boş
otiose
boş
{s} invalid
boş
wishy washy
boş
godforsaken
boş
unwritten
boş
meaning

Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you. - Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.

boş
{s} unfounded
boş
{s} yeasty
boş
{s} puerile
boş
{s} unprofitable
boş
{s} trumpery
boş
disengage
boş
{s} purposeless
boş
leisure

He has no leisure for sport. - Onun spor için boş zamanı yok.

Please look through these papers at your leisure. - Lütfen boş vaktinde bu evrakları incele.

boş
{s} meaningless
boş
soap

Those who wash the donkey's head waste soap. - Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.

boş
{s} punk
vites boşta sürüş
(Otomotiv) neutral driving
Türkçe - Türkçe

boşta teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Boş
tehi
Boş
(Osmanlı Dönemi) MESCUR
Boş
tıngır
Boş
açık
boş
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan
boş
Habersiz, hazırlıksız
boş
Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal
boş
Yapılacak işi olmayan
boş
Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz."- R. N. Güntekin
boş
Yararsız, nafile: "Karamsar olmamak için ne kadar çırpınsak boş."- R. H. Karay. İşsiz bir biçimde: "Boş oturmak, aylak durmak insanı çabuk çökertir."- H. Taner
boş
Anlamsız
boş
Bir işe yaramayan: "Yaşlı başlı insanlarız dedi
boş
işsiz
boş
Bilgisiz
boş
Verimsiz
boş
Yararsız, nafile
boş
İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan: "Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler."- A. Gündüz
boş
İşsiz bir biçimde
boş
Bilgisiz: "Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar."- S. F. Abasıyanık
boş
Habersiz, hazırlıksız: "Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım."- O. Pamuk
boş
Anlamsız: "Babam, kuvvetli bir darbe yemiş gibi şaşkın, boş gözlerle bakakaldı."- O. Kemal
boş
Bir işe yaramayan
boşta