Filmlerin Mürşidi
Jonathan Bock, Hıristiyanlara Hollywood’u anlatıyor.
Yazan: Josh Sanburn
Çeviren: Kadir Yiğit US
İkişer İkişer
Aronofsky Nuh’u çekerken dijital
hayvanları canlılarına yeğledi
Senarist ve yönetmen Darren Aronofsky’nin çektiği, başrolünü Russell Crowe’un üstlendiği, İncil’den yola çıkan epik film Nuh 28 Mart’ta gösterime girene dek, Paramount Pictures Stüdyoları filmin altı versiyonunu çekip ön gösterimlerini yapmıştı; filmin bazı versiyonları diğerlerine nazaran daha dindar yapıdaydı. Bu esnada stüdyo şaşırtıcı bir şeyi keşfetmişti: İnsanlar Nuh’un öyküsünü bilmiyorlardı. Üstelik Tufan’dan kurtulmak için gemi inşa eden adamın öyküsü hakkında yanlış fikirlere sahip olanlar, yalnız inançsız kesim değildi. Hıristiyanlar da aynı durumdaydı.
Grace Hill Media adlı pazarlama kuruluşunun kurucusu ve başkanı olan Jonathan Bock, “Bazı gösterimlerde Nuh’un sarhoş olmasından ötürü kaygılarını dile getirenler oldu,” diyor. “E ama bu İncil’de var. Bazı izleyiciler, Nuh gemiyi inşa ederken köylülerin Nuh’la dalga geçmesinden bahsetti. E ama bu İncil’de yok.”
Daha film gösterime girmeden filmi İncil’in Tekvin kısmındaki öyküyü doğru aktarmıyor diye suçlayanlar olduğundan, Bock bu bilgilerden yola çıkarak tartışmalı bu filmi nasıl pazarlayacakları yönünde Paramount’a tavsiyeler verdi. Stüdyo, Nuh’un kamuoyunca çok tutulmasını istiyordu; daha da önemlisi Hollywood’ca gitgide aranan bir izleyici kitlesinin, on milyonlarca ABD’li Hıristiyan’ın da gönlüne girmeleri gerekti. Şubat sonunda stüdyo, ABD Ulusal Dini Yayıncıları ile ortak bir bildiri yayınlayarak filmin İncil’in bakış açısından %100 doğru olmadığını; ama kutsal metinin ruhuna sadık olduğunu ilan etti. Bu, hem öykü hakkında yanlış fikir sahibi olan kişileri hem de öykünün Aronofsky versiyonu İncil’deki öyküden çok uzaklaşacak diye endişelenenleri teskin etmek içindi.
Hollywood’da Tanrı’yı, İsa’yı ve İncil’i betimlemek zor iş; dahası yarım yüzyıldır bu kadar canlı bir iş de değildi dini filmler; Ben-Hur ve On Emir filmlerinden bu yana İncil’e bu denli talep olmamıştı. Ancak, bu film kolay bilet satacak anlamına gelmiyor. İnanca dayalı eğlence söz konusu olduğunda papazları ve cemaatleri işe katmak, New York Times’da olumlu bir eleştiri yazdırmaktan daha zor. Vaizlerin cemaatlerine bir film için izlemeyin demesi, stüdyolar açısından kötü haber demek.
İşte bu noktada Bock devreye giriyor.
Film şirketi yöneticilerine dini içerik konusunda tavsiyeler veren ve filmleri kiliseler, dini örgütler ve medya kuruluşları yoluyla Hıristiyan cemaate, pazarlayan Bock, “Komik biçimde arada kalıyorum,” diyor. “Genelde kesişmeyen bu iki dünyaya birbirlerini anlatıyor, karşılıklı büyük fayda sağlayabileceklerini gösteriyorum.” Bock, Hollywood’un maneviyat rehberi; nasıl savaş filmi yapana askeri tarihçi gerekiyorsa Stüdyolar da Hıristiyanlara ulaşmak istiyorlarsa din uzmanı Jonathan Bock’u tutuyorlar. Bock’un işi Hollywood’un İncil’i doğru anlamasını, milyonlarca inançlı Amerikalıyı salondan kaçırmamasını sağlıyor ki böylesi durumlar gişede hızlı irtifa kaybı demek. Bunun en şoka uğratıcı örneği de Martin Scorsese’nin 1980lerdeki Günaha Son Çağrı filmi: Nikos Kazancakis’in romanından uyarlama bu filmde İsa’nın son günleri anlatılıyordu. Filmde, Şeytan çarmıha gerili İsa’nın aklını çeliyor ve İsa, Mecdelli Meryem’le evlendiğini düşlüyor. Binlerce radyo istasyonundan bu filmi kınayan yayınlar yapılmıştı, protestocular film stüdyosu merkezini sarmıştı. Filmse eleştirmenlerden büyük övgü alsa da Scorsese’nin en kötü gişe sonucu yakalayan filmi olmuştu.
Phil Cooke, “Geçmişte Hıristiyanlar Hollywood’u düşman sayardı,” diyor. Yapım şirketi sahibi ve danışman olan Cooke, işini Hıristiyanların medyayı “anlamasını sağlamak” olarak tarif ediyor. “Hollywood’u boykot ettiler ama en sonunda Hollywood’un eleştiriye kulak asmadığını anladılar. Hollywood, gişeye bakıyor.”
Gişede de patlama yaşanıyor. Bock, 2000 yılında Grace Hill’i kurana dek 350 filmde ve televizyon dizisinde çalışmış. Bunların içinde geçen yıl yayınlanan İncil mini-dizisi de var; bu dizi, en yüksek izlenme oranına sahip Yürüyen Ölüler’i de geçerek, ilk bölümünde 13 milyon izleyici toplamış, 2013’te en yüksek hasılatlı yeni kablo yayın dizisi olmuştu. Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde bol miktarda inanç odaklı dizi çekildi:
Lifetime’daki Preacher’s Daughters (Vaizin Kızı), Game Show Network’te American Bible Challenge (Amerika İncil Bilgi Yarışması)ve History Channel’da yayınlanan İncil mini-dizisinin film uyarlaması olan Son of God (Tanrı Oğlu) gibi. Bir diğer epik film, Ridley Scott’ın Exodus (Göç) dizisi ise 2014 Aralık’ında yayınlanacak.
Bock’un son projesi olan Nuh ise son yarım yüzyıl içinde ekranlara gelmiş geçmiş en büyük inanç odaklı film. Bu nedenle Bock büyük bir sosyal destek arayışına gitmiş. 130 milyon $ maliyetli film bir yandan da Aronofsky’nin bugüne dek en büyük bütçeli filmi. Aronofsky ise Güreşçi ve Oskarlı Siyah Kuğu gibi gergin, sanatsal, bazen de huzursuz edici filmleriyle meşhur. Bock ise son iki yıldır içerisinde İncil’in başlıca karakterlerini nasıl betimlemek gerektiği konusunda Paramount’a fikir veriyor.
Bock işe Hollywood’da Tanrı’nın sağ kolu olacağım diye düşünerek başlamamış. 1990larda televizyonda işe başladığında durum komedisi senaristi olmak istiyormuş, bu kariyer planı kısa vadeli olmuş. (ABC’de yayınlanan Hangin’ with Mr. Cooper dizisi için yazdığı tek bölümü “duru mizah dehası sergiliyor” diye tarif ediyor.) 1990 sonlarında senaryo ortağından ayrıldıktan sonra Warner Bros.’un Halkla ilişkiler departmanında işe başlıyor. Warner Bros. o sıralar Köpeğim Skip ve Yeşil Yol gibi filmler gibi, piyasaya uygun aile filmleri arıyor. “Patronuma dedim ki ‘Bence kiliseye giden kişiler bu filmleri cidden sever. O yüzden papazlara ulaşacak, Hıristiyan radyo istasyonlarına hitap edecek bir şirket tutmalısınız.’ Her yere baktık, böyle bir şirket yoktu,” diyor Bock. Bunun üzerine şimdilerde 10 kişinin çalıştığı Grace Hill Media’yı kurarak bu boşluğu doldurmuş. Bock bu işi yapmadan önce Hollywood yöneticileri evangelistlere ulaşmayı pek denemezdi, onlara ulaşma stratejisini bile araştırmazdı. “Hollywood bu izleyicisini uzun süre ihmal etti,” diyor Cook. Bu durum Mel Gibson’un Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi filminin başarısı ile değişmiş. 2004 yapımı bu film İncil’deki İsa’nın son günlerinde maruz kaldığı vahşeti en ince ayrıntılarıyla gösteriyor. Gibson’ın filmi büyük bir stüdyo desteği olmaksızın yapılmış, pazarlanmış ve dağıtılmıştı. Bunlar yerine Billy Graham’dan tutun, james Dobson ve Rick Warren gibi çok sayıda evangelist liderden aldığı destekle gişede başarıyı yakalamıştı film. Box Office Mojo’ya göre yalnızca Amerika’da bile 370 milyon $ hasılat yakalayan film, 18 yaşından küçüklere gösterilmese de halen son on yılın en çok kar eden filmi. Cooke’a göre bu bir anda elde edilmiş bir başarı: “Hollywood inanca çok önem veren 90 milyon Amerikalı olduğunu keşfetti.” Ama Hollywood durumu fark edip para musluğunu dayama fikrine ulaşmamıştı. “Hollywood’da böylesi bir film fikrinin nasıl gerçekleşeceği, yapımcılığının nasıl olacağı, nasıl dağıtılacağına dair kurumsal bilgi yoktu,” diyor Bock. “O yüzden Hollywood işini bilen her iş adamının yapacağını yaptı, bir cesaret ayağını suya soktu.”
Stüdyolar işe 2000lerin ortasında ufak Hıristiyan filmleri satın alıp, seçme sinema salonlarına yerleştirerek başladı; bir yandan da doğrudan DVD piyasasına film ürettiler. Fox, New Line, Sony ve Warner Bros. inanç odaklı bölümler oluşturdu. Bu sırada Bock, Hollywood’da Hıristiyanlarla bağlantıları geliştirmede deneyimli tek kişiydi. San Jose, Kaliforniya’daki İnanç Katedrali rahibi Ken Foreman gibi papazlarla iletişim kuran tek kişi neredeyse oydu. Papaz Foreman, Bock’un projelerini kilise cemaatine izletiyor, filmi eleştirmelerini istiyordu. Foreman, Bock için “Her iki cemaati de [Hollywood ve Hıristiyanlar] tanıyor” diyor. “Her iki dünyaya da uzanıp onları birbirlerine bağlıyor.” Grace Hill şirketi için sonraki dönüm noktası Kör Nokta olmuş. Eleştirmenlerden övgü alan, gişede başarı yakalan bu film ABD’nin güneyindeki bildik beyaz Hıristiyan bir ailenin, genç bir Afrikalı Amerikalı adamı evlat edinip onu Ulusal Futbol Ligi’ne hazırlamasını konu ediyor. Grace Hill film için ülkedeki tüm papazlara ön gösterim kampanyası düzenledi, Hıristiyan haber ajanslarının filmi ele alması için iletişim kurdu. Film, Bock’un (ve Hollywood’un) yükselişini sağladı; çünkü film doğrudan dini konuları ele almadan Hıristiyan bakış açısını yansıtıyordu. “İnanç öyle organik, öyle gerçek ki bu filmde, bence Hollywood’a işi her iki yandan ele alınabileceğini cidden gösterdi,” diyor Bock. “Hem iyi film yapmak hem de onu inançla doldurmak mümkünmüş demek.”
Bock, İncil mini dizisinde yapımcı Mark Burnett ve Roma Downey’e danışman olarak çalıştı, bu sırada senaryonun olabildiğince İncil’e uygun olması için 40 civarında ilahiyat âlimini bir araya getirdi. Papazların bu filmde fikir ayrılığına düştüğü bir sahne vardı: Bu sahnede İsa, havarisi Petrus’a “dünyayı değiştireceğiz,” diyordu. Bu satır İncil’de yoktu, bazı dini liderlerse İsa’nın diyaloglarının %100’ünün Kutsal Kitap’a uygun olmasını istiyordu. Yine de bu sözcükler filmde kaldı, çünkü niyet Yeni Ahit’e uygun bulunmuştu.
İncil dizisi ile ilgili başlıca kaygı, bu mini dizinin kiliseye giden Hıristiyanların Kelametullah bildiğini aynen yansıtmasıydı. Nuh’ta durum biraz farklı: Aronofsky ve Paramount stüdyoları filmin nasıl yönetileceği konusunda son birkaç ay içinde fikir ayrılığına düşmüşler: Paramount yöneticileri, İncil’e daha açık göndermeler yapan versiyonları tercih ederken, Aronofsky kendi özgün bakış açısın yansıtan halin arkasında durmuş: Arkasında durduğu filmi de “İncil’le en alakasız İncil filmi” diye tanımlıyor Aronofsky. Şunu da ekliyor: “Ön gösterim sonuçları çok da fifi. O sonuçlar beni bağlamaz.”
Bir filmin farklı versiyonlarının ön gösterimle sınanması sıradan bir olay olsa da Nuh yarım düzine sınamadan geçti, izletilen kişilerin çoğu da ekseriyetle Hıristiyan cemaattendi. Bu versiyonlardan bir tanesinin başında dini imgeler yer alırken, bitiş jeneriğinde de Kim Walker-Smith’in Hıristiyan rock şarkısı olan “Spirit Break Out” [“Ruhlar Fırtınası”] çalıyordu. Bock, işte bu ön gösterimlerde inançlı kesimden bazı kişilerin, İncil’deki öyküden haberdar olmadığını fark ediyor. Bilinmeyenler arasında Nuh’un gemiden iner inmez sarhoş olduğu bölüm yer alıyor.
“Çocuklarımıza anlattığımız öyküyü herkes biliyor; o da hayvanların mutlu olduğu, sonunda gökkuşağı çıkan öykü,” diyor Bock. “Ama öykünün İncil’deki hali korkunç. Yaradan hiç memnun değil yaradılandan, insanı fena bir varlık sayıyor. Öykünün dolgu kısımlarını almışız, tatlı bir çocuk öyküsü yapmışız; bunu hayvan şekilli bisküvilerle beraber, kilisenin yanındaki afişlere koymuşuz.”
Bock’a göre bu ön gösterim seansları, bugünün papazlarının nasıl Yeni Ahit’e ve daha müşfik bir Tanrı’ya odaklandıklarını gösteriyor. Dolayısıyla Paramount da film sinema salonlarına ulaşmadan izleyici başına gelecekleri bilsin istiyor.
Paramount Pictures’ın başkan yardımcısı Rob Moore, “Bu gösterimlerden aldığımız en önemli bilgi, filmin İncil’in Yaratılış bölümünde yazanların hepsini anlatmaya girişmeyeceğiydi,” diyor. “Sözcüğü sözcüğüne hepsini anlatsak büyük bir film çıkaramazdık.” Paramount böylece 27 Şubat’ta filmin lafzı lafzına olmayacağını ilan etti. Benzeri uyarılar filmin pazarlama materyallerinde de, filmin tanıtımında da, web sayfasında da yer alıyor. “Sanatın gereğinin yapıldığı durumlar haricinde, bu filmin dünyanın dört köşesinde milyonlarca insanın inancına mihenk taşı İncil’in özüne, değerlerine, bütününe sadık olduğu kanısındayız. İncil’deki Nuh’un öyküsünü arayanlar, Yaratılış bölümünde bulabilir.” Aronofsky filmin son halinde söz sahibi olamadıysa da Moore’a göre Nuh yönetmenin ilk versiyonuna uygun; dahası, film Amerika İncil Derneği başkan yardımcısı Geof Morin gibi, Hillsong Kilisesi başpapazı Brian Houston gibi kişilerden onay almış. Bu kişiler de dünyanın dört köşesindeki pek çok kiliseye, binlerce kişilik cemaatlere liderlik ediyorlar. Bock, genelde tüm Hıristiyan izleyicilerin filmi kucaklayacağını düşünüyor. “Darren Aronofsky, Nuh’u faziletli ve kusurlu bir insan olarak sunuyor. Hıristiyan cemaatin filmdeki insanla özdeşlik kurmasını da bu sağlayacak; çünkü hepimiz böyleyiz,” diyor. “Bence kendilerinde Nuh’u görecekler.”
Bock inanç odaklı filmlerin Hollywood’da gelgeç bir moda olmadığı düşüncesinde. İşin aslı bu durumu Hıristiyan cemaatin tekrar sanata hamilik edişi sayıyor.
Bock diyor ki “Hollywood, daha büyük risklere almasına yarayacak bilgiyi biriktirdi. İzleyici kim, artık biliyor. Ne aradığımızı biliyor. Bizim işler de birkaç yıl öncesine göre daha yoğun; ama riskin bedeli de büyüyor.” ■