Bu konuda karışık duygularım var.
- I have mixed feelings about this.
O, ona karışık sinyaller verdi.
- She gave him mixed signals.
Bir kez daha karmaşık metaforlar kullanarak bir şarkı yazdı.
- Once again he wrote a song using mixed metaphors.
Karman çorman alıyorum.
- I'm getting all mixed up.
Onu başka biriyle karıştırdı.
- She mixed him up with someone else.
Mary bir pasta yapmak için malzemeleri karıştırdı.
- Mary mixed the ingredients to make a cake.
Tamamen Asyalı gibi görünmesine rağmen Takahaşi'nin melez olduğunu duydum.
- Although Takahashi looks completely Asian, I've heard he's of mixed blood.