Leyla'nın geleceği kasvetli görünüyordu.
- Layla's future looked bleak.
Sanırım bir şey için birine asla güvenmek zorunda kalmadığım için benim dostluk üzerine görüşüm oldukça kasvetli.
- I guess my view on friendship is pretty bleak because I've never really had to rely on anyone for anything.
Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.
- Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak.
Benim prognozum kötü.
- My prognosis is bleak.
Ekonomik durum çok iç karartıcı.
- The economic situation is very bleak.
Kasaba selden sonra terkedilmişti.
- The town was desolate after the flood.
Birinin hobisi yoksa, hayatı harap olabilir.
- If one does not have a hobby, his life may be desolate.
Downtown Albany felt bleak that February after the divorce.