They tried to make each other look foolish.
- Onlar birbirlerini aptal göstermeye çalıştılar.
The two boys began to blame each other.
- İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
Tom and Mary kissed one another.
- Tom ve Mary birbirlerini öptüler.
People should love one another.
- İnsanlar birbirlerini sevmeliler.
We should try to understand one another.
- Biz birbirimizi anlamaya çalışmalıyız.
Alan Tate and I looked at one another for a while.
- Alan Tate ve ben bir süre birbirimize baktık.
We don't know each other.
- Biz birbirimizi tanımıyoruz.
Japan and China differ from each other in many ways.
- Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.