This is a good book, but that one is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
One, two, three, four, five, six, seven, eight, nine, ten.
- Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
Did God really create the earth in a single day?
- Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
He wore a top hat and a monocle.
- O bir silindir şapka ve bir tek gözlük taktı.
Monopoly is a popular game for families to play.
- Monopoly ailelerin oynaması için popüler bir oyun.
We generally drink tea after a meal.
- Biz genellikle bir öğünden sonra çay içeriz.
He needs something to drink.
- İçecek bir şeye ihtiyacı var.
It isn't a real apartment.
- O, gerçek bir daire değildir.
I'm busy looking for an apartment.
- Ben bir daire aramakla meşgulüm.
One lump of sugar, please.
- Bir küp şeker, lütfen.
I have a lump in my breast.
- Benim mememde bir yumru var.
They all have arms, legs, and heads, they walk and talk, but now there's SOMETHING that wants to make them different.
- Onların hepsinin, kolları, bacakları, ve kafaları var,onlar yürürler ve konuşurlar, ama şimdi onlara farklı yapmak isteyen bir şey var.
Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
- Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
Don't lend money to someone who can't have a morning erection.
- Sabah ereksiyonu olmayan birine ödünç para verme.
Caesar erected a golden statue of Cleopatra.
- Sezar, Kleopatra'nın altından bir heykelini dikti.
Washington is the capital of the United States.
- Washington, Amerika Birleşik Devletleri'nin başkentidir.
I would like to go to the United States one day.
- Bir gün Amerika'ya gitmek istiyorum.
Unity is better than money.
- Birlik paradan daha iyidir.
Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena.
- Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.
I thought we were going to go somewhere.
- Bir yere gideceğimizi düşünmüştüm.
I saw her somewhere two years ago.
- Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.
Tom bought an engagement ring for Mary with money he inherited from his grandfather.
- Tom büyükbabasından miras kalan parayla Mary için bir nişan yüzüğü aldı.
Tom gave Mary an engagement ring.
- Tom Mary'ye bir nişan yüzüğü verdi.
I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely.
- Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.
He walked at a quick pace.
- O büyük bir hızla yürüdü.
Would you like some coffee?
- Biraz kahve ister misin?
I sometimes wonder if I am a girl.
- Bazen bir kız mıyım diye merak ediyorum.
She attacked him with a baseball bat.
- O, bir beyzbol sopası ile ona saldırdı.
Macbeth raised an army to attack his enemy.
- Macbeth, düşmanına saldırmak için bir ordu yetiştirdi.
Have you ever squashed a tomato?
- Hiç bir domates ezdin mi?
Have you ever squashed a fly with your hand?
- Sen hiç elinle bir sinek ezdin mi?
You can't be two places at once.
- Bir kerede iki yerde olamazsın.
I met your father once.
- Bir keresinde babanla karşılaştım.
Once upon a time there was a chicken that had a crispbread.
- Bir zamanlar bir tavuk vardı, onun bir gözlemesi vardı.
Once upon a time there was a poor man and a rich woman.
- Bir zamanlar yoksul bir adam ve zengin bir kadın vardı.
Explain it once more, Jerry.
- Onu bir kez daha açıkla, Jerry.
Read it once more, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
She was late once again.
- Bir kez daha geç kalmıştı.
Mr Miyake showed me lots of places during my stay in Kurashiki.
- Bay Miyake Kurashiki'de kaldığım sırada bana bir sürü yer gösterdi.
Our plan has lots of advantages.
- Planımızın bir sürü avantajı var.
You are entitled to try once again.
- Bir kez daha deneme hakkın var.
Let's try once again.
- Bir kez daha deneyelim.
I didn't meet him again after that.
- Ondan sonra bir daha onunla karşılaşmadım.
I will never fall in love again.
- Bir daha asla âşık olmayacağım.
Tom knew how to properly dispose of motor oil and never dumped it down the storm drain.
- Tom motor yağını nasıl düzgün bir şekilde atacağını ve asla rögara atmadığını biliyordu.
Musical talent can be developed if it's properly trained.
- Düzgün bir şekilde eğitilirse müzikal yetenek geliştirilebilir.
We're going to do it properly.
- Biz onu uygun bir şekilde yapacağız.
An American Indian is more properly called a Native American.
- Bir Amerikalı Kızılderili daha uygun bir şekilde Yerli Amerikalı olarak bilinir.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
He stood there for a while.
- O, bir süre orada durdu.
She pondered the question for a while.
- Soruyu bir süre düşünüp taşındı.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
Will I be the only one going to the party?
- Bir tek ben mi partiye gideceğim?
She set it aside for future use.
- O, onu ileride kullanmak üzere bir kenara koydu.
After dinner, George's dad took him aside.
- Akşam yemeğinden sonra, George'nin babası onu bir kenara aldı.
Tom left Mary and John alone momentarily.
- Tom bir an için Mary ve John'u yalnız bıraktı.
Tom was momentarily disoriented.
- Tom bir an için şaşırmıştı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
I'll try not to disappoint you next time.
- Bir dahaki sefere seni hayal kırıklığına uğratmamaya çalışacağım.
Next time you'll pay for it!
- Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
Can I eat this mushroom? You can eat anything one time.
- Bu mantarı yiyebilir miyim? Bir şeyi bir kez yiyebilirsin.
I've been to Canada one time.
- Kanada'da bir kez bulundum.
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
Do one thing at a time.
- Bir seferde bir şey yapın.
Tom is only supposed to have one visitor at a time.
- Tom'un bir seferde sadece bir ziyartçisi olması gerekiyor.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
You are the next in line for promotion.
- Tanıtım sırasında bir sonraki kişisin.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
He lives somewhere around the park.
- O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.
You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth.
- Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.
All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
- Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
That dispute has been settled once and for all.
- O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
A grasshopper and many ants lived in a field.
- Bir çekirge ve bir hayli karınca bir tarlada yaşadı.
There are many rare fish at the aquarium.
- Akvaryumda bir hayli nadir balık var.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Bill and John like to get together once a month to shoot the breeze.
- Bill ve John çene çalmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to talk.
- Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
Whatever has a beginning also has an end.
- Her yokuşun bir de inişi vardır.
Many people also considered him a madman.
- Birçok kişi ayrıca onun bir deli olduğunu düşünüyordu.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
I promised my parents I would visit them at least once every three months.
- Ebeveynlerime en az her üç ayda bir kez onları ziyaret edeceğime söz verdim.
I know that it is highly unlikely that you'd ever want to go out with me, but I still need to ask at least once.
- Benimle çıkmak isteyeceğinizin pek olası olmadığını biliyorum fakat hâlâ en azından bir kez sormalıyım.
Open your mouth one more time and I will beat you up!
- Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!
Let's try one more time.
- Bir kez daha deneyelim.
I sort of had a crush on Tom.
- Ben bir nevi Tom'a aşık oldum.
For a time, things were peaceful.
- Bir süre için her şey huzurlu idi.
He lived here for a time.
- O, bir süre burada yaşadı.
I hiked through the Pyrenees from Spain to Paris.
- İspanya'dan Parise Pirene'leri bir uçtan bir uca yürüdüm.
The birds flew away in all directions.
- Kuşlar dört bir yana uçuştu.
Do you feel at home anywhere?
- Herhangi bir yerde evinizdeymiş gibi hisseder misiniz?
Are you going anywhere?
- Bir yere gidiyor musun?
Do you feel at home anywhere?
- Herhangi bir yerde evinizdeymiş gibi hisseder misiniz?
Tom isn't currently working anywhere.
- Tom şu anda herhangi bir yerde çalışmıyor.
This newspaper article is more interesting than the previous one.
- Bu gazete makalesi bir öncekinden daha enteresan.
This winter is expected to be colder than the previous one.
- Bu kışın bir önceki kıştan daha soğuk olması bekleniyor.
You must not forget to write to your parents at least once a month.
- En azından ayda bir defa anne babana yazmayı unutmamalısın.
Don't try to do all these things at once.
- Bu işlerin hepsini bir defada yapmaya çalışma.