Tom had no way of knowing when Mary would arrive.
- Mary'nin ne zaman varacağını Tom'un bilmesi imkansızdı.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
Knowing is nothing, imagination is everything.
- Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
Sometimes we need to look back to know where we are going to.
- Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
The reporters demanded to know why the mayor wouldn't talk to them.
- Muhabirler, belediye başkanının neden onlarla konuşmak istemediğini bilmek istediler.
It's sad to know that we may die any moment.
- Bizim her an ölebilir olduğumuzu bilmek üzücü.
Knowing is not the same as understanding.
- Bilmek, anlamakla aynı değildir.
Tom wants to know if you're planning on going to Boston with us next weekend.
- Tom gelecek hafta bizimle Boston'a gitmeyi planlayıp planlamadığını bilmek istiyor.
I want to know if you can go fishing with us next weekend.
- Gelecek hafta sonu bizimle balık tutmaya gidebilip gidemeyeceğini bilmek istiyorum.
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
A healthy man does not know the value of health.
- Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
I'm not the only one interested in knowing where Tom was.
- Tom'un nerede olduğunu bilmekle ilgilenen tek kişi ben değilim.
Knowing this is the last time I'll be writing to you is very sad.
- Bunun sana son kez yazıyor olacağımı bilmek çok üzücü.
Tom didn't want to know about my problems.
- Tom problemlerim hakkında bilmek istemiyordu.
What do you want to know about my job?
- İşim hakkında ne bilmek istiyorsun?
She wants to know how to lose weight safely.
- Güvenli biçimde nasıl kilo verilir bilmek istiyor.
Would you like to know how to prevent getting wrinkles?
- Kırışıklıkları nasıl önleyeceğini bilmek istiyor musun?
Do you want to know my guess?
- Tahminimi bilmek ister misin?
Tom wants to know if you remember him.
- Tom onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmek istiyor.
Tom wants to know if you remember Mary.
- Tom Mary'yi hatırlayıp hatırlamadığınızı bilmek istiyor.
Tom wants to know if you have any time to help.
- Tom yardım etmek için zamanın olup olmadığını bilmek istiyor.
I have to know the truth.
- Gerçeği bilmek zorundayım.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
- Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Ken talks as if he knew everything.
- Ken her şeyi biliyormuş gibi konuşur.
I invited Ken, Bill and Yumi.
- Ken, Bill ve Yumi'yi davet ettim.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
Mr Hashimoto is known to everyone.
- Bay Hashimoto herkes tarafından bilinir.
I just wish I knew how to speak French.
- Ben sadece nasıl Fransızca konuşacağımı bilmek istiyorum.
Tom wanted to know if I could speak French.
- Tom Fransızca konuşabilip konuşamayacağımı bilmek istedi.
I'll tell you everything you want to know.
- Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.
Tom has a good reason for not telling Mary what she wants to know.
- Onun bilmek istediğini Tom'un Mary'ye söylememek için iyi bir nedeni var.