bilgilendirme

listen to the pronunciation of bilgilendirme
Türkçe - İngilizce
inform
enlightenment
(Havacılık) briefing
(Pisikoloji, Ruhbilim) debriefing
Informing, information
Notification
informatory
bilgilendirmek
inform

I read the newspaper to keep myself informed. - Kendimi bilgilendirmek için gazete okurum.

We wanted to keep you informed. - Biz seni bilgilendirmek istedik.

bilgi
information

If you sign up to Facebook, your information will be sent to intelligence agencies. - Facebook'a üye olursanız, bilgileriniz istihbarat örgütlerine gönderilecektir.

I want specific information. - Özellikli bilgi istiyorum.

bilgi
{i} data

Data can be transmitted from the main computer to yours, and vice versa. - Bilgi ana bilgisayardan sizinkine aktarılabilir, ve tam tersi.

We examined the following magazines to collect the data. - Bilgi toplamak için aşağıdaki dergileri inceledik.

bilgi
{i} knowledge

Traveling makes people knowledgeable. - Seyahat, insanları bilgili yapar.

Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work. - Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.

bilgilendirme amaçlı
informative
bilgilendirme amaçlı
informational
bilgilendirme gezisi
(Turizm) information trip
bilgilendirme günü
information day
bilgilendirme yapmak
inform
bilgilendirme yapmak
notify
bilgilendirme amaçlı
for information purposesinformational
bilgilendirme kampanyası
(Kanun) information campaign
bilgilendirme toplantısı
(Eğitim) contact meeting
bilgilendirme çalışması
(Ticaret) catch-up work
bilgilendirmek
(Hukuk) to inform

I wrote to inform him of my decision. - Kararımla ilgili onu bilgilendirmek için yazdım.

bilgi
instruction

I have attached instructions on how to use FTP to access our files. - Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.

A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do. - Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.

bilgi
advice

The more information you give me, the better the advice I can provide you. - Bana ne kadar fazla bilgi verirseniz size o kadar daha iyi tavsiye verebilirim.

She gave me advice as well as information. - O, bilginin yanı sıra bana tavsiye verdi.

bilgi
know-how
bilgilendirmek
enlighten
bilgilendirmek
acquaint with
bilgi
science

I'm an eighth-grade science teacher in Boston. - Boston'da sekizinci sınıf fen bilgisi öğretmeniyim.

The lesson is science. - Dersimiz fen bilgisi.

bilgi
(Bilgisayar) quote
bilgi
(Bilgisayar) more info

Congress asked for more information. - Kongre daha fazla bilgi istedi.

We need more information. - Bize daha fazla bilgi lâzım.

bilgi
understanding
bilgi
(Argo) drum
bilgi
(Bilgisayar) cc
bilgi
learned

No one is so learned that he can know all things. - Hiç kimse çok bilgili değil ki her şeyi bilebilsin.

We learned as much as possible about their culture before visiting them. - Onları ziyaret etmeden önce, kültürleri hakkında mümkün olduğu kadar çok bilgi sahibi olduk.

bilgi
(Bilgisayar) help

I believe you have information that can help us. - Bize yardım edebilecek bilgiye sahip olduğuna inanıyorum.

This information may help you find a cure. - Bu bilgi bir şifa bulmana yardımcı olabilir.

bilgi
(Bilgisayar) informative

This is a very informative article. - Bu çok bilgilendirici bir yazı.

bilgi
news

You want more information about our activities? Subscribe to our newsletter. - Bizim faaliyetleri hakkında daha fazla bilgi ister misiniz? Bültenimize abone olun.

News can be accessed on your computer. - Bilgisayarınızda habere erişilebilir.

bilgi
(Felsefe) cognition
bilgi
(Bilgisayar) prompt
bilgi
cognisance
bilgi
input
bilgi
(Bilgisayar) informational
bilgi
aviso
bilgi
letter

This letter contains sensitive information that may offend some people. - Bu mektup, bazı insanlar gücendirecek hassas bilgiler içermektedir.

The letter informed her of his death. - Mektup onun ölümüyle ilgili onu bilgilendirdi.

bilgi
enlightenment
bilgilendirmek
clue someone in
bilgilendirmek
inform of
bilgilendirmek
elucidating
bilgi
cognizance
bilgi
steer

That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition. - O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.

bilgi
reprint
bilgi
report

The suspect reportedly stole computers. - Söylendiğine göre sanık bilgisayarları çalmış.

I'd like to add some information to my report. - Raporuma bazı bilgiler eklemek istiyorum.

bilgi
word

I don't think that's a real word. - Bunun gerçek bir bilgi olduğunu sanmıyorum.

Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one. - Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.

bilgi
lore
bilgi
fact

Did he acquaint you with the facts? - Size gerçeklerle ilgili bilgi verdi mi?

Mary pretended to be working on her computer, but in fact she was eavesdropping on the conversation. - Mary bilgisayarında çalışıyor gibi davrandı ama aslında o, konuşmaya kulak misafiriydi.

bilgi
snippet
bilgilendirmek
instruct
bilgi
{i} notice

I'll have to take that question on notice. - Bu soruyu gerekli bilgiyi edindikten sonra yanıtlayacağım.

bilgi
information on
bilgi
knowledge of

I was impressed by the general knowledge of Japanese students. - Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.

I don't have much knowledge of physics. - Fizik hakkında çok fazla bilgim yok.

bilgi
ınformation
Ulusal Muhabere Emniyeti / Yayım Güvenliği (COMSEC/EMSEC) Bilgilendirme Muhtıras
(Askeri) National Communications Security / Emanations Security (COMSEC/EMSEC) Information Memorandum
bakım bilgilendirme talimnamesi
(Askeri) maintenance instruction manual
bilgi
griff
bilgi
learning

The hardest part of learning a language is knowing the vocabulary by heart. - Dil öğrenmenin en zor kısmı kelime bilgisini ezberlemektir.

Learning and cherishing data are not just the domain of Jewish people. - Bilgiye değer verip öğrenmek Yahudilerin tekelinde değildir.

bilgi
knowledge, learning; information
bilgi
inside dope
bilgi
gleanings
bilgi
acquaintance

I have a nodding acquaintance with him. - Onunla ilgili çok az bilgim var.

bilgi
griffin
bilgi
intelligence

Intelligence and knowledge are two very different things. - Zeka ve bilgi iki çok farklı şeydir.

Intelligence and knowledge are two independent things. - Zeka ve bilgi iki ayrı şeydir.

bilgi
info

The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory. - Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.

Did you inform your teacher of this? - Bununla ilgili öğretmenini bilgilendirdin mi?

bilgi
instructions

A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do. - Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.

I have attached instructions on how to use FTP to access our files. - Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.

bilgi
savvy
bilgi
gen

I was impressed by the general knowledge of Japanese students. - Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.

You broke the computer. Nice going, genius. - Bilgisayarı bozdun. Aferin, dahi.

bilgi
conveyance
bilgi
dope
bilgi
information; data
bilgi
line
bilgi
know how

I don't know how to operate this computer. - Bu bilgisayarı nasıl çalıştıracağımı bilmiyorum.

Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one. - Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.

bilgi
info , information
bilgi
knowhow
bilgilendirmek
to acquaint (sb with sth)
bilgilendirmek
catch up
uzay taktik bilgilendirme brifingi
(Askeri) space tactical awareness brief
özel harekat geri bilgilendirme ve tespit sistemi
(Askeri) special operations debrief and retrieval system
Türkçe - Türkçe
Bilgilendirmek işi veya durumu, brifing
Bilgi
haber
Bilgi
malümat
Bilgi
malûmat

Yeterince malumatımız yok. - Yeterli bilgimiz yok.

bilgi
İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad, malumat. Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malumat, vukuf: "Babası, önce ona, Mazlume ve ailesi hakkında birçok bilgi vermişti."- H. E. Adıvar. İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malumat, vukuf
bilgi
Bilim
bilgi
Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünceler, malumat
bilgi
İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad, malûmat
bilgi
Kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam
bilgi
Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malûmat, vukuf
bilgi
İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malûmat, vukuf
bilgilendirmek
Bir konuda bilgi sahibi olmasını sağlamak, haberdar etmek
bilgilendirme