bilgi teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- information
The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory.
- Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.
I want specific information.
- Özellikli bilgi istiyorum.
- data
We examined the following magazines to collect the data.
- Bilgi toplamak için aşağıdaki dergileri inceledik.
They conducted the following experiment to collect the data.
- Bilgi toplamak için aşağıdaki deneyi yaptı.
- knowledge
Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
I was impressed by the general knowledge of Japanese students.
- Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.
- instruction
A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do.
- Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.
I have attached instructions on how to use FTP to access our files.
- Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.
- advice
The more information you give me, the better the advice I can provide you.
- Bana ne kadar fazla bilgi verirseniz size o kadar daha iyi tavsiye verebilirim.
She gave me advice as well as information.
- O, bilginin yanı sıra bana tavsiye verdi.
- know-how
- science
I'm an eighth-grade science teacher in Boston.
- Boston'da sekizinci sınıf fen bilgisi öğretmeniyim.
The lesson is science.
- Dersimiz fen bilgisi.
- (Bilgisayar) quote
- (Bilgisayar) more info
Congress asked for more information.
- Kongre daha fazla bilgi istedi.
We need more information.
- Daha fazla bilgiye ihtiyacımız var.
- understanding
- (Argo) drum
- (Bilgisayar) cc
- learned
The learned are apt to despise the ignorant.
- Bilgili insanlar cahil insanları küçümseme eğilimindedir.
No one is so learned that he can know all things.
- Hiç kimse çok bilgili değil ki her şeyi bilebilsin.
- (Bilgisayar) help
I believe you have information that can help us.
- Bize yardım edebilecek bilgiye sahip olduğuna inanıyorum.
Shouting at your computer will not help.
- Bilgisayarınıza bağırmak işe yaramaz.
- (Bilgisayar) informative
This is a very informative article.
- Bu çok bilgilendirici bir yazı.
- news
News can be accessed on your computer.
- Bilgisayarınızda habere erişilebilir.
Electronic news media is our primary source of information.
- Elektronik haber medya temel bilgi kaynağımızdır.
- (Felsefe) cognition
- (Bilgisayar) prompt
- cognisance
- input
- (Bilgisayar) informational
- aviso
- letter
He was able to get the information by reading the letter.
- Mektubu okuyarak bilgi edinebildi.
He could get the information by reading the letter.
- Mektubu okuyarak bilgi alabilir.
- enlightenment
- griff
- learning
Learning and cherishing data are not just the domain of Jewish people.
- Bilgiye değer verip öğrenmek Yahudilerin tekelinde değildir.
The hardest part of learning a language is knowing the vocabulary by heart.
- Dil öğrenmenin en zor kısmı kelime bilgisini ezberlemektir.
- knowledge, learning; information
- inside dope
- gleanings
- lore
- acquaintance
I have a nodding acquaintance with him.
- Onunla ilgili çok az bilgim var.
- griffin
- intelligence
Intelligence and knowledge are two independent things.
- Zeka ve bilgi iki ayrı şeydir.
Intelligence and knowledge are two very different things.
- Zeka ve bilgi iki çok farklı şeydir.
- info
Did you inform your teacher of this?
- Bununla ilgili öğretmenini bilgilendirdin mi?
I want specific information.
- Özellikli bilgi istiyorum.
- instructions
I have attached instructions on how to use FTP to access our files.
- Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.
A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do.
- Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.
- savvy
- word
Is there any word on Tom's condition?
- Tom'un durumu hakkında bir bilgi var mı?
I don't think that's a real word.
- Bunun gerçek bir bilgi olduğunu sanmıyorum.
- gen
I was impressed by the general knowledge of Japanese students.
- Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.
Fully automatic story generation remains an unsolved problem for computer scientists.
- Tam otomatik hikaye üretimi bilgisayar bilim adamları için çözülmemiş bir sorun kalmaya devam etmektedir.
- conveyance
- dope
- cognizance
- information; data
- notice
I'll have to take that question on notice.
- Bu soruyu gerekli bilgiyi edindikten sonra yanıtlayacağım.
- line
- report
The suspect reportedly stole computers.
- Söylendiğine göre sanık bilgisayarları çalmış.
I'd like to add some information to my report.
- Raporuma bazı bilgiler eklemek istiyorum.
- know how
Do you know how to use a personal computer?
- Kişisel bir bilgisayarı nasıl kullanacağınızı biliyor musunuz?
I don't know how to operate this computer.
- Bu bilgisayarı nasıl çalıştıracağımı bilmiyorum.
- info , information
- steer
That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition.
- O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.
- reprint
- fact
That factory is for the manufacture of computers.
- O fabrika, bilgisayar üretimi içindir.
Mary pretended to be working on her computer, but in fact she was eavesdropping on the conversation.
- Mary bilgisayarında çalışıyor gibi davrandı ama aslında o, konuşmaya kulak misafiriydi.
- snippet
- information on
- knowledge of
He has a good knowledge of Japanese religion.
- O Japon diniyle ilgili iyi bir bilgiye sahiptir.
Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.
- Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.
- ınformation
- knowhow
- bilgi vermek
- inform
Television is a very important medium for giving information.
- Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.
- bilgi verici
- informative
- bilgi alanı
- field
- bilgi vermek
- state
- bilgi almak
- inquire
- bilgi vermek
- charge
- bilgi vermek
- acquaint
- bilgi adı
- (Askeri) data name
- bilgi akışı
- (Ticaret) information flow
- bilgi alanı
- domain
- bilgi alanı
- (Askeri) data field
- bilgi alma
- debriefing
- bilgi almak
- get information
It is illegal in the United States for law enforcement to use torture to get information.
- Amerika'da güvenlik güçlerinin bilgi almak için işkence yapması yasal değildir.
I'd like to get information regarding a number of questions.
- Birkaç soru hakkında bilgi almak istiyorum.
- bilgi almak
- (Ticaret) be informed
- bilgi almak
- keep in touch with
- bilgi bilim
- epistemology
- bilgi birikimi
- knowledge
- bilgi bulma
- (Bilgisayar,Teknik) retrieval
- bilgi edinme
- knowledge acquisition
- bilgi edinme özgürlüğü
- (Politika, Siyaset) freedom of information
- bilgi edinmek
- get information
- bilgi edinmek
- larn
- bilgi edinmek
- elicit
- bilgi girme
- (Bilgisayar) data input
- bilgi grubu
- (Bilgisayar) set of data
- bilgi haber
- dope
- bilgi hızı
- (Bilgisayar) information rate
- bilgi imi
- (Bilgisayar) tag
- bilgi iste
- (Bilgisayar) prompt
- bilgi için
- (Askeri) info
- bilgi işlem
- (Bilgisayar) data automation
- bilgi işlem
- (Askeri) data handling
- bilgi metni
- (Bilgisayar) info text
- bilgi notu
- annotation
- bilgi notu
- running foot
- bilgi notu
- reminder
- bilgi odası
- (Ticaret) data room
- bilgi sayar
- (Denizbilim) computer
- bilgi tabanlı yöntem
- (Bilgisayar,Teknik) knowledge based method
- bilgi toplumu
- (Ticaret) knowledge-based society
- bilgi ver
- (Bilgisayar) get info
- bilgi veren
- (Dilbilim) informant
- bilgi vermek
- detail
- bilgi vermek
- cue somebody in
- bilgi vermek
- give somebody the dope
- bilgi vermek
- (Kanun) release information
- bilgi vermek
- acquaintance
- bilgi vermek
- gen
- bilgi vermek
- instruct
- bilgi vermek
- break news
- bilgi yayma
- information dissemination
- bilgi yok
- (Bilgisayar) no information
- bilgi çağı
- information age
- bilgi çekme
- (Bilgisayar,Teknik) retrieval
- bilgi-işlem
- (Bilgisayar) information technologies
- bilgi dağarcığını geliştirmek
- improve one's knowledge
- bilgi dağarcığını geliştirmek
- improve knowledge base
- bilgi düzeltmek
- correct an information
- bilgi gerektiren
- requiring information
- bilgi işcisi
- Knowledge workers
- bilgi işlem
- information technologies
- bilgi kapsamı hipotezi
- knowledge scope hypothesis
- bilgi kirliliği
- Information pollution
- bilgi kirliliği
- Info pollution
- bilgi mühendisi
- Knowledge engineer
Daha ÜSTADtan sevgiler.
- bilgi sahibi olmak
- To be informed of
- bilgi teknolojisi
- Information technology, infotech, IT
- bilgi toplumu
- Information society
- Bilgi Güvenlik Gözetleme Ofisi
- (Askeri) Information Security Oversight Office
- Bilgi Harbi Destek Merkezi
- (Askeri) Information Warfare Support Center
- Bilgi Harp Desteği Ofisi
- (Askeri) Office for Information Warfare Support (DIA)
- Bilgi Sistemleri Ve Hizmetleri Başkanlığı (DIA); doğrudan destek; doktrin sponso
- (Askeri) Directorate for Information Systems and Services (DIA); direct support; doctrine sponsor
- Bilgi Ve Kaynak Yönetimi Başkanlığı
- (Askeri) Directorate for Information and Resource Management
- Bilgi Yönetimi Muharebe ve İstihbarat Sistemleri Sözlüğü
- (Askeri) Warfighting and Intelligence Systems Dictionary for Information Management
- Bilgi Özgürlüğü Yasası
- (Askeri) Freedom of Information Act
- bilgi alan
- informed
- bilgi alanı
- bailiwick
- bilgi alanı
- ken
- bilgi almak
- get a line on
- bilgi almak
- to get information
I'd like to get information about your hospital fee.
- Hastane ücretiniz hakkında bilgi almak istiyorum.
It is illegal in the United States for law enforcement to use torture to get information.
- Amerika'da güvenlik güçlerinin bilgi almak için işkence yapması yasal değildir.
- bilgi almaya çalışmak
- fish for information
- bilgi almaya çalışmak
- suck smb.'s brain
- bilgi azalması
- data degradation
- bilgi ağı
- information network
- bilgi bankaları
- (Hukuk) data banks
- bilgi bankası
- data bank
- bilgi bankası
- information bank
- bilgi bankası comp
- data bank
- bilgi biti
- information bit
- bilgi desteği
- information utility
- bilgi deviri
- data cycle
- bilgi devri
- data cycle
- bilgi değişimi
- (Hukuk) exchange of information
- bilgi düzeyi
- standard of knowledge
- bilgi edinme
- information
Nothing happened except that I obtained a tiny bit of information.
- Birazcık bilgi edinmemin dışında hiçbir şey olmadı.
Sami scoured the Internet to find more information about that.
- Sami o konuda daha fazla bilgi edinmek için İnternet'i taradı.
- bilgi edinmek
- obtain information
- bilgi edinmek
- be informed
- bilgi edinmek
- to get information, to obtain information
- bilgi edinmek
- to be informed; to obtain information
- bilgi elde etme
- information retrieval
- bilgi erişim comp
- information retrieval
- bilgi erişim dizgesi
- information retrieval system
- bilgi formu
- verse form
- bilgi geribeslemesi
- information feedback
- bilgi girişi
- data input
- bilgi girişi
- information input
- bilgi girme
- data entry
- bilgi harbi
- (Askeri) information warfare
- bilgi harbi komutanı
- (Askeri) information warfare commander
- bilgi harekatları durumu
- (Askeri) information operations condition
- bilgi hattı
- verse line
- bilgi hazinesi
- treasury
- bilgi hazırlama
- data preparation
- bilgi hedefleri; bilgi harekatları; istihbarat gözetimi; uluslar arası teşkilat
- (Askeri) information objectives; information operations; intelligence oversight; international organization
- bilgi iletmek
- send word to
- bilgi ipucu
- (Bilgisayar) infotip
- bilgi için
- carbon copy
- bilgi işlem
- data processing, information processing
- bilgi işlem
- data processing
- bilgi işlem alanında işbirliği
- (Hukuk) cooperation in the field of data processing
- bilgi işlem merkezi
- data processing center
- bilgi işlem merkezi
- data processing centre, information processing centre
- bilgi işlemci
- data processor
- bilgi işlemci
- data typist
- bilgi işleme
- information processing
- bilgi kartı
- (Dilbilim) flashcard
- bilgi kaynağı
- source of information
- bilgi kaynağı
- inquiries
- bilgi kazan
- gain knowledge
- bilgi kazanma
- knowledge acquisition
- bilgi koordinasyon merkezi; istihbarat koordinasyon merkezi (USCG); Eyaletler Ar
- (Askeri) information coordination center; intelligence coordination center (USCG); Interstate Commerce Commission
- bilgi koruma
- data protection
- bilgi kuram
- (Felsefe) theory of knowledge
- bilgi kuramı
- epistemology
- bilgi mübadele ihtiyacı
- (Askeri) information exchange requirement
- bilgi niteliğinde
- informational
- bilgi odağı
- (Dilbilim) information focus
- bilgi oluğu
- information channel
- bilgi programları
- (Hukuk) information programs
- bilgi saklama
- information storage
- bilgi satmak
- trot out (knowledge)
- bilgi seçme
- (Bilgisayar) selecting data
- bilgi sistemi güvenlik yöneticisi
- (Askeri) information system security manager
- bilgi sistemi; anahtarlar arası
- (Askeri) information system; interswitch
- bilgi sistemleri
- (Askeri) information systems
- bilgi sistemleri güvenlik teşkilatı
- (Askeri) information systems security organization
- bilgi sunmak
- (Hukuk) lay an information (to)
- bilgi sözlüğü
- data dictionary
- bilgi sınama
- quiz
- bilgi sızdırmak
- draw information
- bilgi tabanlı sistem
- knowledge based system , knowledge system
- bilgi talebi
- (Askeri) information request
- bilgi tazeleme kursu
- refresher course
- bilgi toplama
- data collection
- bilgi toplamak
- sum up
- bilgi veren
- communicant
- bilgi veren kimse
- communicant
- bilgi veren kimse
- reporter
- bilgi verici
- illuminating
- bilgi verilmemiş
- unposted
- bilgi verilmemiş
- uninstructed
- bilgi verme
- informing
- bilgi verme
- edification
- bilgi vermek
- keep informed
- bilgi vermek
- post up