They announced that a storm was coming.
- Onlar bir fırtınanın geldiğini bildirdiler.
She announced her intention to retire.
- O, ona emekli olma niyetini bildirdi.
You'll receive a notice in a few days.
- Birkaç gün içinde bir bildirim alacaksınız.
Tom was fired without notice.
- Tom bildirimsiz kovuldu.
If that happens, you'll be the first to be notified.
- Eğer bu olursa ilk olarak size bildirilecek.
He notified me that he would start at three.
- Saat üçte başlayacağını bana bildirdi.
They will notify him.
- Onlar ona bildirecek.
Will you notify me after 3 minutes?
- 3 dakika sonra bana bildirir misin?
I don't have anything to declare.
- Bildirecek bir şeyim yok.
Declare your position in a debate.
- Bir tartışmada konumunuzu bildirin.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Do you know where your father went?
- Babanın nereye gittiğini biliyor musun?
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
- Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Everybody knew she could speak English well.
- Onun iyi İngilizce konuşabildiğini herkes biliyordu.
There is no knowing which team will win.
- Hangi takımın kazanacağını bilmek zor.
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
Ken didn't know what to say next.
- Ken gelecek defa ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Ken can play the violin, not to mention the guitar.
- Ken keman çalabilir, gitardan bahsetmeye bile gerek yok.
The firm is known for its high-quality products.
- Firma, yüksek kaliteli ürünleriyle bilinmektedir.
His name is known to everyone in this town.
- Onun adı bu kasabada herkesçe bilinmektedir.
O, bana yeni arabasını gösterdi.
- Hun viste mig sin nye bil.
O, ona arabasını sattı.
- Hun solgte sin bil til ham.
Bu arabayı sana kim sattı?
- Hvem solgte denne bil til dig?