Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
- Nakido is better than Twitter.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
Tom Mary'ye ödünç para vermekten daha iyisini bilmeliydi.
- Tom should have known better than to lend money to Mary.
Tom onun çalışını son duyduğumdan beri klarnet çalmada daha da iyileşmektedir.
- Tom has gotten better at playing the clarinet since I last heard him play.
Eski karımı hâlâ özlüyorum ama benim amacım iyileşmek.
- I still miss my ex-wife, but my aim is getting better.
Kendimi geliştirmek istiyorum.
- I want to better myself.
Kendimi geliştirmek için her şeyi yapmaya hazırım.
- I'm prepared to do anything to better myself.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee better than tea.
İngilizceyi daha çok severim.
- I like English better.
Daha iyi yapmak zorundayız.
- We've got to do better.
Tom ondan daha iyi yapmak zorunda kalacak.
- Tom is going to have to do better than that.
O zamanlar gerçekten daha iyi şekildeydim.
- I was in better shape back then.
Ne kadar çok çabalarsam çabalayayım, onu, onun yapabildiğinden daha iyi şekilde yapamam.
- No matter how hard I try, I can't do it any better than she can.
Cümlelerinizi silmek yerine, daha güzel hale getirmeye ne dersiniz?
- Instead of deleting your sentences, how about making them better?
İnsanlar birbirleriyle dostça ilişkiler kurunca dünyanın daha güzel bir yer olmasını umut ediyorum.
- If people have friendly relationships, I hope the world will be a better place.
Tom sorunla daha iyi bir şekilde ilgilenebilirdi.
- Tom could have dealt with the problem in a better way.
Çalışma şartlarını iyileştirmek istiyorlar.
- They want to better their working conditions.
Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
- A laptop is better than a desktop.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Tom kuyu suyunu kaynattı böylece o içmesi güvenli olacaktı.
- Tom boiled the well water so it would be safe to drink.
Kuyudaki bir kurbağa okyanusu bilmez.
- A frog in a well doesn't know the ocean.
Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
- Attendance should be good provided the weather is favorable.
Gerçekten güzel bir tadı var.
- This sure tastes good!
Biz iyileşmek zorundayız.
- We've got to get better.
Biz iyileşmek zorundayız.
- We have to get better.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Doktor olarak iyi değil.
- He is no good as a doctor.
Bu makas iyi kesmiyor.
- These scissors don't cut well.
John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
- John can't speak French well.
Teniste iyileşmek istiyorum.
- I want to get better at tennis.
Biz iyileşmek zorundayız.
- We've got to get better.
Sen bensiz daha zenginsin.
- You're better off without me.
Sensiz daha zenginim.
- I'm better off without you.
Henüz daha iyi bir şey bulmadım.
- I haven't found anything better yet.
Tomorrow. If you can work it out. Or better yet, this evening.
Senin hayat arkadaşın nerede?
- Where's your better half?
Tom eskisinden daha varlıklıdır.
- Tom is better off than he used to be.
O, öncekinden daha varlıklıdır.
- He is better off than before.
İyi bir yer alabilmek için Tom erken geldi.
- Tom showed up early so he could get a good seat.
Onlar iyi konut alamadı.
- They could not get good housing.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
O çok iyi bir öğretmendir.
- She is a very good teacher.
O çok iyi bir öğretmendir.
- She's a very good teacher.
Bugün yaptığın hayır yarın unutulacaktır. Ancak hayır yap.
- The good you do today will be forgotten tomorrow. However, do good.
Tom ve Mary çıkıyorlar mı? Hayır, sadece iyi arkadaşlar.
- Are Tom and Mary dating? No, they're just good friends.
Bu petrol kuyusu beni zengin edecek.
- This oil well is going to make me rich.
Bu petrol kuyusu günde 100 varilden daha fazla üretiyor.
- This oil well produces more than 100 barrels per day.
Güzel, gece çok uzun, değil mi?
- Well, the night is quite long, isn't it?
Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
- Mariko speaks English well.
Spor hem zihni hem bedeni sağlıklı yapar.
- Sports make us healthy in mind as well as in body.
Hasta da olsa sağlıklı olsa o her zaman mutludur.
- Whether sick or well, she is always cheerful.
O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.
- He put this information to good use.
Balık yemek sağlığın için yararlıdır.
- Eating fish is good for your health.
Dükkân deri ürünler getirdi.
- The shop carried leather goods.
Şirket, çeşitli kağıt ürünleri üretmektedir.
- The company manufactures a variety of paper goods.
Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
- I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
Bir şeye odaklan ve onu iyi yap.
- Focus on one thing and do it well.
Aferin böyle devam et, Bay Sakamato.
- Keep up the good work, Mr. Sakamoto.
Aferin, böyle devam et.
- Keep up the good work.
Daha iyi olmak üzere.
- It's about to get better.
Daha iyi olmak istiyorsan bu ilacı almak zorundasın.
- If you ever want to get better, you have to take this medicine.
Ben bütün iyileri tattım, ve sağlıklı olmaktan daha iyisini bulmadım.
- I tasted all goods, and didn't find better than good health.
Tom sağlıklı gibi görünüyor.
- Tom seems to be in good health.
Birey, devletin menfaati için mevcut değildir.
- The individual does not exist for the good of the State.
Tom, acentenin menfaatı icabı işi bırakmalıdır.
- Tom should quit for the good of the agency.
Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
- I haven't a very good dictionary.
O çok iyi bir öğretmendir.
- She's a very good teacher.
Arabamı satarak iyi bir kazanç elde ettim.
- I made a good profit by selling my car.
İthalat malları yüksek vergilere tabidir.
- Import goods are subject to high taxes.
Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.
- Different countries import many goods.
Pekala, Tom'a veda öpücüğü vermeyecek misin?
- Well, aren't you going to kiss Tom goodbye?
Tom, dans için müzik seçimi konusunda iyi bir iş çıkardı.
- Tom did a pretty good job of selecting music for the dance.
İyi iş çıkarıyorsun, aynen devam!
- Keep up the good work!
Sabah erken kalkmak sağlığın için faydalıdır.
- It's good for your health to get up early in the morning.
Sigara içmek çok zarar verir ama hiç fayda vermez.
- Smoking does much harm but no good.
O, konuşma sanatında yeteneklidir.
- He has a good art of talking.
Neden böyle iyi arkadaş olduklarını anlayamıyorum. Onların neredeyse hiç ortak yönleri yok.
- I can't understand why they're such good friends. They have hardly anything in common.
Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.
- The police have been searching for the stolen goods for almost a month.
Taze meyve, sizin için iyidir.
- Fresh fruit is good for you.
Taze hava sağlıklı olmak için gereklidir.
- Fresh air is necessary to good health.
Balık yemek sağlığın için yararlıdır.
- Eating fish is good for your health.
Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.
- The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil.
Bilimsel bilginin her artışıyla insanın kötülük için gücü iyilik için gücü gibi aynı oranda artırılır.
- With every increase of scientific knowledge, man's power for evil is increased in the same proportion as his power for good.
Kötülüğe karşı iyilik yap.
- Render good for evil.
Kimse ona uygun bir fırsat tanımadı.
- No one gave him a good chance.
Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
- The house looked good; moreover, the price was right.
Yeni sunucu çok daha iyi performansa sahip olmalıdır.
- The new server should have much better performance.
İspanya, Latin Amerika'yı işgal etmeseydi, çok daha iyi olurdu.
- It would have been much better if the Spanish hadn't invaded Latin America.
Pekala, onu seviyor musunuz?
- Well, do you like it?
Pekala, ben sadece tost ve kahve alacağım.
- Well, I'll only take toast and coffee.
Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
- As yet, everything has been going well.
Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
- So far as he was concerned, things were going well.
O oldukça güzel söyledi.
- She sang pretty well.
Sergi bir ziyarete oldukça değer.
- The exhibition is well worth a visit.
Tom sorunun tamamen farkındadır.
- Tom is well aware of the problem.
Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
- The company, wholly owned by NTT, is doing well.
İnşallah yakında iyileşirsin.
- Hope you'll get better soon.
Yakında iyileşeceğini umuyorum.
- I hope you'll get better soon.
Onlar çok çok iyiler.
- They're very, very good.
Bazıları İngilizcede iyiler,ve diğerleri matematikte iyiler.
- Some are good at English, and others are good at mathematics.
Tom'un sağlam bir el sıkışması var.
- Tom has a good firm handshake.
O, fon sağlamada iyidir.
- He's good at fund raising.
O bir şarkıcı olarak başarılı olmuştu ve o çok popüler oldu.
- He had made good as a singer and he became very popular.
Eğer başarılı olacaksan iyi bir başlangıç yapmalısın.
- If you are to succeed, you must make a good start.
Bunu güvenilir kaynaklardan öğrendik.
- I got this on good authority.
Şüphesiz o iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow, to be sure, but he isn't reliable.
O, sağlığı yerinde görünüyor.
- He seems to be in good health.
Bütün ailemin sağlığı yerinde.
- My family are all in good health.
Tom bir iyilikseverdi.
- Tom was a good Samaritan.
I’ve had enough of cycling with you chaps. I can spend my Sundays better than in tormenting cats and quarrelling and fighting.”.
He quickly found Ali his better in the ring.
My better half won't be coming tonight.
Their insolence and recklessness must be opposed, and better late than never.
Knowing the real reasons for his action enabled her to view them in a better light.
I think it would be better off in the bag.
But you'd better take your diamond ring, you'd better pawn it, babe.
Of all the inventors to obtain patents, only a few have really built a better mousetrap.
The better part of valour is discretion; in the which better part, I have saved my life.
For better or worse, he’s the president.
Many people returned to work a bit anxious, they acknowledged, but grimly determined not to let terrorists get the better of them.
a good amount of seeds.
The bread is still good.
Good Friday.
The soup is good and hot.
The one thing that we can't do...is throw out the baby with the bathwater.... We know our process works pretty darn good and, uh, it’s really sparked this amazing phenomenon of this...high-quality website.
a good worker.
Walking is good for you.
The flashlight batteries are still good.
a good job.
The car was a good ten miles away.
all in good time.
Eat a good dinner so you will be ready for the big game tomorrow.
When we are happy, we are always good, but when we are good, we are not always happy.
Will we get it finished? / We had better..
Your sofa has certainly seen better days, isn't it time you got a new one?.
He got halfway out the door, thought better of it, and decided to stay home, instead.
He does his job well.
On leaving the operating table it is well to put the patient in a bed previously warmed and supplied with hot cans.
Hey, you should've seen it, it was well good.
Blood welled from the wound.
Her eyes welled with tears.
It was a bit...well...too loud.
They're having a special tonight: $1 wells.
B: Well, I guess we're sleeping under the stars tonight.
A well done steak.
Tom doesn't look too good.
- Tom doesn't look too well.
What are some good foods to eat with potatoes?
- What are some tasty foods that would go well with potatoes?
... maybe they can buy a new car. They are certainly in a better position to weather the extraordinary ...
... going to feel a little better while your body heals itself ...