Daha iyi bir iş arıyor.
- Er sucht eine bessere Arbeit.
Umarım, yarın daha iyi hissedersin.
- Ich hoffe, Sie werden sich morgen besser fühlen.
Bence daha iyisini yapabilirdi.
- Meiner Meinung nach hätte er es besser gekonnt.
Sen en iyisi git onunla bizzat konuş.
- Du solltest besser persönlich mit ihm reden.
Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
- Nakido is better than Twitter.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that one is better.
İngilizceni geliştirmek istiyorsan onun konuşulduğu ülkelere gitsen iyi olur.
- If you are to improve your English, you had better go to countries where it is spoken.
Kendimi geliştirmek için her şeyi yapmaya hazırım.
- I'm prepared to do anything to better myself.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee better than tea.
Ben kahveyi daha çok severim.
- I like coffee better.
Dünyamızı daha iyi yapmak için çalışalım.
- Let's try to make our world better.
Gelecek sefer daha iyi yapmak zorundasın.
- We have to do better next time.
Daha iyi şekilde yapabileceğimizi düşünüyoruz.
- We know we can do better.
O zamanlar gerçekten daha iyi şekildeydim.
- I was in better shape back then.
Nereye gidersen git evinden daha güzel bir yer bulamazsın.
- Wherever you may go, you will not find a better place than your home.
Düne nazaran bugün hava daha güzel.
- Compared to yesterday, the weather is better today.
No matter what I do, she says I can do better.
- Was auch immer ich tue, sie sagt, ich kann es besser.
I don't have anything better to do.
- Ich habe nichts Besseres zu tun.
I feel much better today.
- Ich fühle mich heute viel besser.
Much better to be woken by the birds than by an alarm.
- Es ist viel besser, von Vögeln statt von einem Wecker geweckt zu werden.