beslemek

listen to the pronunciation of beslemek
Türkçe - İngilizce
feed

To be an interesting person you have to feed and exercise your mind. - İlginç bir kişi olmak için aklınızı beslemek ve egzersiz yaptırmak zorundasınız.

He had to feed his large family. - O, büyük ailesini beslemek zorundaydı.

raise

Is it possible for me to raise the animal? - Benim için hayvan beslemek mümkün mü?

I don't want to raise false hopes. - Boş ümit beslemek istemiyorum.

breed
foster
bear
threading
support

It's hard to support a family on minimum wage. - Bir aileyi asgari ücretle beslemek zordur.

supply
bred
to prop up or raise (something) with; to shim (something) with. Besle kargayı, oysun gözünü. Feed the crow and it will pick out your eyes (said when someone returns evil for good)
cherish
nurse
suckle
to feed, nourish
nourish

The mother used her own milk to nourish the baby. - Anne bebeği beslemek için kendi sütünü kullanır.

The role of the placenta is to nourish the foetus. - Plasentanın rolü fetusu beslemektir.

harbor
to fatten (an animal)
to cherish, nurture (a thought, a feeling)
(for one stream) to feed (another)
harbour [Brit.]
to feed, to nourish; to breed, to raise, to rear; to keep, to support, to maintain; to cherish, to nurse, to bear, to harbour
to raise, keep (an animal): Tavuk beslerdi. He used to raise chickens
bring up
nurture
rear
{f} harbour
fodder
embosom
besleme
feeding

What kind of food should I be feeding my dog? - Köpeğimi ne tür mamayla beslemeliyim?

How much should I be feeding my dog? - Köpeğimi ne kadar beslemeliyim?

beslemek ümit
embrace
besleme
supply
besle
{f} fed

Have you fed the dog yet? - Henüz köpeği besledin mi?

Tom fed his leftovers to his dog. - Tom, artıkları ile köpeği besledi.

besleme
feed

He had to feed his large family. - O, büyük ailesini beslemek zorundaydı.

Tom brought enough food to feed everyone. - Tom herkesi beslemeye yetecek kadar yiyecek getirdi.

besleme
nutrition
besleme
nourishment
besleme
handmaiden
besle
(Bilgisayar) feed from
besleme
lead-in
besleme
nurturing
besleme
waiting maid
besleme
shim
besleme
feeder
besleme
colony
besleme
(Tıp) gavage
elle beslemek
hand feed
kin beslemek
bear a grudge
kin beslemek
hold a grudge
kin beslemek
nurse a grudge (against)
kin beslemek
feud
kin beslemek
(deyim) bear grudge
kin beslemek
bear a grudge against
kin beslemek
have a grudge against
kin beslemek
nurse a grudge
kin beslemek
spite
sevgi beslemek
love
besle
{f} feed

He had to feed his large family. - O, büyük ailesini beslemek zorundaydı.

Music feeds our imagination. - Müzik bizim hayal gücümüzü besler.

besle
foster

Knowledge of other cultures fosters a respect and tolerance for diversity. - Diğer kültürlerin bilgisi çeşitlilik için saygı ve hoşgörüyü besler.

besle
{f} feeding

What kind of food should I be feeding my dog? - Köpeğimi ne tür mamayla beslemeliyim?

Have you ever tried feeding your dog peanut butter? - Köpeğini fıstık ezmesi ile beslemeyi hiç düşündün mü?

besle
{f} nurture

Both body and spirit are nurtured. - Hem beden hem de ruh beslenir.

Sports nurture friendships. - Spor dostlukları besler.

besle
{f} fostering
besle
stoke up
besle
nourish

It's important to nourish your children with good food. - Çocuklarını iyi yiyeceklerle beslemen önemlidir.

We need to nourish our spirit. - Ruhumuzu beslemeliyiz.

besleme
{i} fostering
besleme
housemaid
besleme
{i} nurture
besleme
infeed
husumet beslemek
to become enemy, to become hostile
yedirip içirmek, beslemek, bakmak
to wine and dine, to feed, look at
ümit beslemek
hopes to foster
aşırı beslemek
to supercharge
besle
nourishing

This food's not nourishing enough. - Bu yiyecek yeterince besleyici değil.

Milk is more nourishing than wine. - Süt şaraptan daha besleyicidir.

besle
stokeup
besle
stoke#up
besleme
(Hukuk) input
besleme
servant girl brought up as a member of a household
besleme
handmaid
besleme
sustentation
besleme
sustenance
besleme
servant girl
besleme
alimentation
besleme
nurse
besleme
feeding, nourishing, nutrition; feeding, feed; servant girl
besleme
raising, keeping (an animal)
besleme
feeding, nourishing
besleme
nourishing
besleme
sustention
besleme
leadin
besleme
{i} lead in
biberonla beslemek
bottle feed
boru ile beslemek
tube feed
büyük sevgi beslemek
hold in high esteem
can beslemek
to feed oneself well
damızlık olarak beslemek
to breed
eliyle beslemek
handfeed
elle beslemek
to hand feed
evcil hayvan beslemek
have a pet
evcil hayvan beslemek
keep a pet
fazla beslemek
overfeed
güven beslemek
feel confidence in
güven beslemek
to feel confidence in
husumet beslemek
nurture enmity (towards)
husumet beslemek
to nurture enmity (towards)
hırs beslemek
lech
intikam beslemek
have desire for revenge
kanaat beslemek
to cherish the idea of ...: Beni yanlarına alacaklar diye bir kanaat besliyor. He cherishes the idea of their taking him along
kaşıkla beslemek
spoonfeed
kin beslemek
to nurse a grudge
kin beslemek
hate
kin beslemek/gütmek/tutmak
to nurse a grudge (against), harbor ill will (towards)
koynunda yılan beslemek
to nurse a viper in one's bosom
koynunda yılan beslemek
nourish a viper in one's bosom
koynunda yılan beslemek
cherish a viper in one's bosom
kuş beslemek
to breed birds
kuşsütü ile beslemek
to nourish (someone) with the very finest of foods
kuşsütü ile beslemek
to cherish, to pamper
mamayla beslemek
bottle feed
memeyle beslemek
to breast-feed
sevgi beslemek
hold in esteem
taze otla beslemek
soil
umut beslemek
cherish the hope
yapay beslemek
drip feed
yaz boyunca beslemek
summer
yetersiz beslemek
underfeed
yetersiz beslemek
undernourish
çiğ etle beslemek
flesh
Türkçe - Türkçe
Bir şeyi korumak veya sağlamca durmasını sağlamak için, çevresini veya altını desteklemek, doldurmak, pekiştirmek
Yedirmek
Yiyecek ve içeceğini sağlamak: "Okulun artıklarıyla otuz kişiden fazla insan besliyorduk."- H. E. Adıvar
Eklemek, katmak, çoğaltmak
Yetiştirmek: "Herkes kanarya, kedi, köpek beslemez ya!"- H. Taner
Semirtmek
Bir duyguyu gönülde yaşatmak
Yiyecek ve içeceğini sağlamak
Bir duyguyu gönülde yaşatmak: "Uzun müddetten beri şiddetle beslediği bir histi."- Y. K. Beyatlı
Yetiştirmek
Bir şeyi korumak veya sağlamca durmasını sağlamak için, çevresini veya altını desteklemek, doldurmak, pekiştirmek: "Bacaklarımızın altını iki sabun çuvalı ve atların yem torbalarıyla besleyerek sırt üstü yattık."- R. N. Güntekin
Maddi yardım yapmak, desteklemek
Eklemek, katmak, çoğaltmak: "Ateş zayıfladıkça besliyor, ateşe gömdükleri mısırlar piştikçe misafirin eline tutuşturuyorlardı."- N. Cumalı
Yedirmek: "Pembe ekmekler kızartacak, üstlerine tereyağı, reçel, havyar sürecek, onu eliyle besleyecekti."- H. E. Adıvar
tavlandırmak
(Osmanlı Dönemi) TEFNİK
husumet beslemek
Haşim olmak, düşman olmak
BESLEME
Beslemek işi
BESLEME
Herhangi bir kuruluşu, onun maddi yardımları dolayısıyla körü körüne destekleyen
BESLEME
Evlatlık olarak alınan, ev işlerinde çalıştırılan kız, beslek: "Evin içinde yaşlı bir kalfa ve bir besleme ile kalmıştı."- S. M. Alus
Besleme
beslemelik
Besleme
besleme kız
besleme
Evlâtlık olarak alınan, ev işlerinde çalıştırılan kız, beslek
besleme
Evde büyüyen ve devamlı evde kalan hizmetci kız
beslemek