besides, except

listen to the pronunciation of besides, except
İngilizce - Türkçe

besides, except teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

but
(İnşaat) fakat

Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter. - Life never ends but earthly life does.

Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi. - The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.

but
ancak

Beş mahkûm yeniden tutuklandı, ancak diğer üçü hâlâ serbest. - Five prisoners were recaptured, but three others are still at large.

Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı. - All models are wrong, but some are useful.

but
conj. fakat
but
hariç

Tom mutfak lavabosu hariç her şeyi paketlemiş gibi görünüyor. - Tom seems to have packed everything but the kitchen sink.

Tom hariç herkes oradaydı. - Everyone but Tom was there.

but
halbuki
but
ama

Büyük bedenimiz var, ama o renk mevcut değil. - We have the extra-large size, but not in that color.

O genç ama deneyimli. - He is young, but experienced.

but
-den başka
but
ki
but
hiç olmazsa

Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi. - Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.

but
{i} itiraz

Benim de itirazım yok, ama bunun lehinde değilim. - I have no objection, but I'm not in favor of it, either.

Jack, Mary'nin Tom'u kendi elleriyle öldürmesini istedi ama Mary henüz hazır olmadığını söyleyerek itiraz etti. - Jack wanted Mary to kill Tom with her own hands, but Mary objected saying she was not ready yet.

but
gene de
but
yani

Tom ve Mary'nin yaklaşık 20 tane çocukları var, yani onlar kesin sayısı konusunda tam olarak emin değiller. - Tom and Mary have about 20 children, but they're not quite sure of the exact number.

Yani onlardan biri gitmek zorunda. Ama hangi biri? - That means one of them will have to go. But which one?

but
(zarf) sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani
but
olmasaydı

Tavsiyem olmasaydı, başarısız olurdun. - But for my advice, you would have failed.

Yardımın olmasaydı, zorlukla baş edemezdim. - But for your help I could not have got over the hardship.

but
rağmen

Onun bazı hataları var ama buna rağmen ben onu seviyorum. - He has some faults, but I like him none the less.

Herkes ona karşı çıktı fakat buna rağmen Sally ve Bob evlendiler. - Everyone opposed it, but Sally and Bob got married all the same.

but
başka

Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu. - We had no choice but to leave the matter to him.

Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu. - There was nothing but an old chair in the room.

but
No if s or buts! itiraz yok! all but gayri az kalsın
but
yalnız

Mutfakta bir gürültü duysam fakat evde yalnız olsam, ne olduğunu görmek için giderim. - If I heard a noise in the kitchen but was home alone, I would go to see what happened.

Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor. - He not only speaks French, but he speaks Spanish, too.

İngilizce - İngilizce
{e} but
besides, except