The lie got him in trouble when his boss found out the truth.
- Patronu gerçeği öğrendiğinde yalan onun başını belaya soktu.
You're in trouble if you ate that cake!
- O pastayı yediysen başın belada!
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
I will go through that trouble again.
- O belaya tekrar katlanacağım.
The plague has devastated entire cities.
- Bela bütün şehri mahvetti.
The boll weevil has long plagued cotton crops.
- Pamuk kurdu uzun zamandır pamuklu bitkilerin başına bela olmuş durumda.
Tom was the one who got us into this mess.
- Başımızı belaya sokan kişi Tom'du.
Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil.
- Evlilik,eğer insan gerçekle yüz yüze kalacaksa bir beladır fakat gerekli bir bela.
Misfortunes always come in threes.
- Belalar hep üçerli gelir.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
The telephone can be a nuisance.
- Telefon bir baş belası olabilir.
Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil.
- Evlilik,eğer insan gerçekle yüz yüze kalacaksa bir beladır fakat gerekli bir bela.
Misfortunes always come in threes.
- Belalar hep üçerli gelir.