bela teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- calamity
- trouble
I will go through that trouble again.
- O belaya tekrar katlanacağım.
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
- {i} trouble
The lie got him in trouble when his boss found out the truth.
- Patronu gerçeği öğrendiğinde yalan onun başını belaya soktu.
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
- problem
- destruction
- evilness
- annoyance
- (Otomotiv) mess
Tom was the one who got us into this mess.
- Başımızı belaya sokan kişi Tom'du.
- visitation
- evilest
- (Konuşma Dili) hornets' nest
- (Konuşma Dili) a hornet's nest
- misadventure
- eviler
- trouble, misfortune, calamity, evil; nuisance, plague, pest
- misfortune
Misfortunes always come in threes.
- Belalar hep üçerli gelir.
- affliction
- damnation
- curse
- plague
The plague has devastated entire cities.
- Bela bütün şehri mahvetti.
The boll weevil has long plagued cotton crops.
- Pamuk kurdu uzun zamandır pamuklu bitkilerin başına bela olmuş durumda.
- bore
- darned
- nuisance
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
The telephone can be a nuisance.
- Telefon bir baş belası olabilir.
- rock
- scourge
- tribulation
- evil
Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil.
- Evlilik,eğer insan gerçekle yüz yüze kalacaksa bir beladır fakat gerekli bir bela.
- pest
- ill
- scourge
- bugger
- tartar
- hassle
- evil
Marriage, if one will face the truth, is an evil, but a necessary evil.
- Evlilik,eğer insan gerçekle yüz yüze kalacaksa bir beladır fakat gerekli bir bela.
- scrape
- predicament
- scourges
- grief
- destruction
- misadventure
- {i} misfortune
Misfortunes always come in threes.
- Belalar hep üçerli gelir.
- güç bela
- scarcely
Scarcely had I reached home before the telephone rang.
- Telefon çalmadan önce güç bela eve varmıştım.
- belâ okumak
- damn
- belâ olmak
- plague
- bela okumak
- curse
- bela aramak
- to look for trouble
- bela aramak
- to look for trouble, to ask for trouble
- bela arıyor
- itching for trouble
- bela geliyorum demez
- (Atasözü) Misfortune comes without warning
- bela okuma
- execrating
- bela okumak
- to curse
- bela okunmuş
- execrated
- bela okuyan
- execrator
- bela okuyarak
- execrably
- bela çıkarmak
- to make trouble, cause a row
- bela çıkarmak
- to make trouble
- belâ aramak
- itch for trouble
- belâ aramak
- ask for trouble
- belâ gibi
- confoundedly
- belâ okumak
- execrate
- belâ okumak
- darn
- belâ olmak
- pester
- güç belâ
- hardly
Tom hardly said a word all day.
- Tom bütün gün güç bela bir söz söyledi.
I had hardly reached the school when the bell rang.
- Güç bela okula varmıştım ki zil çaldı.
- zor bela
- hardly
- Cahil ile çıkma yola getirir başına bin türlü bela
- (Atasözü) Lack of experience invites trouble
- yedi bela
- Seven trouble
- başına bela getirmek/sarmak
- to saddle (someone, oneself) with a big problem
- başına bela olmak
- to trouble, to cause trouble to, to worry
- başına belâ olmak
- couse trouble
- başına belâ olmak
- hector around
- başına belâ olmak
- scourge
- başına belâ olmak
- hector about
- bin bela ile
- with the greatest difficulty
- def'i bela kabilinden only
- to avoid trouble, unwillingly
- güç bela
- scarcely, with great difficulty
- güç belâ
- with great difficulty
- güç belâ
- narrowly
Tom narrowly escaped being hit.
- Tom çarpılmaktan güç bela kaçtı.
Tom narrowly escaped death.
- Tom güç bela ölümden kaçtı.
- güç belâ atlatmak
- (sınav) scrape through
- güç belâ olan
- hard pressed
- püsküllü bela
- a great nuisance
- püsküllü bela
- (Konuşma Dili) a peck of trouble, bad news
- püsküllü belâ
- hydra
- tatlı bela
- sweet curse
- tatlı bela
- a trying but nonetheless lovable person; scamp, impish but endearing child
- zor bela
- 1. with great difficulty, with the greatest of difficulty. 2. just barely
- zor belâ
- with a heavy heart