There were some guests waiting in the drawing room.
- Çizim odasında bekleyen bazı misafirler vardı.
The lines of people waiting for food were longer than before.
- Yemek için bekleyen insan sıraları eskisinden daha uzundu.
You can't expect me to always think of everything!
- Her zaman her şeyi düşünmemi bekleyemezsin.
The number of students who were late for school was much smaller than I had expected.
- Okula geç kalan öğrencilerin sayısı beklediğimden çok daha azdı.
Hold on a moment, please.
- Biraz bekleyin, lütfen.
Please hold on a moment.
- Lütfen biraz bekleyin.
Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there.
- Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.
Hang on till I get to you.
- Seni alana kadar bekle.
You shouldn't wait here.
- Burada beklememen gerekir.
Please wait half an hour.
- Lütfen yarım saat bekle.
The garden was larger than I had expected.
- Bahçe beklediğimden daha büyüktü.
The math homework proved to be easier than I had expected.
- Matematik ev ödevi beklediğimden daha kolay çıktı.
Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it.
- Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.
Tom hit the pause button.
- Tom bekletme butonuna bastı.
Waiting for a bus, I met my friend.
- Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum.
We men are used to waiting for the women.
- Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.
Awaiting your quick response . . .
- Hızlı yanıtın bekleniyor.
Tom wasn't awaiting me.
- Tom beni beklemiyordu.
We need to bide our time.
- Zamanımızı beklemeliyiz.
We just need to bide our time.
- Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.
Please wait for me at the station.
- Lütfen beni istasyonda bekleyin.
I'll wait for him for an hour.
- Onu bir saat bekleyeceğim.
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
I'll look forward to it.
- Onu sabırsızlıkla bekleyeceğim.
Tom told me he had nothing to look forward to.
- Tom bana sabırsızlıkla beklediği bir şeyi olmadığını söyledi.